0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
95
Okunma
Esmer eskisi,
bir kentin içinden geçti yolum.
Her evin bacasında renkler,
renk söküğü gibi sarkıyor;
göç öyküleri, arabulucusuz gülüşlerle bütünleşiyor.
Ruhumun uçmuş çatıları,
kırılmış kiremitleriyle dağınık…
Kaşla göz arası
ayak ucuma basan kırık bir rüzgâr,
perdelerin çırpınışını bırakır pencerelerde.
Eski bir fotoğraf yüzünde bir şeyler arıyorum;
kendime ait, parçalanmış bir hayatın
toplanmak için bekleştiği yer
belki de tam burasıdır.
İçimdeki savaşların galibi hep öteki.
İklimlerin yeşilinde kalırken bir su damlası
çöl dudaklarıma dokunur,
ve beni benden yoksullaştırır.
Benimki de sabır işi
dönüp dönüp bakıyorum
arkamda bıraktığım esirliğe benzeyen seslere;
yalnızlık,
korkumun tek sebebiymiş gibi dolanıyor içimde.
Ve ben, bu kalp şehrin çocuk yüzlerine eğilip
hürmetle öpüyorum.
Çünkü bilirim:
Her çocuk çığlığında
yüzülür Nesimî’nin derisi,
asılan Pir Sultan’ın nefesi duyulur.
Hep sonralarım,
sonra bıraktığım bir kavga;
içime yığılan kendi bedenimle
sessizce yüzleşmekti
asıl meselem
Vedaların eşik öptüğü bir günün ardından,
ya varım, ya da yok sayılır
sessizce akıp giden ömrün yükü
ana dilimi oğlunda
Sevmek için bana
Nuhtan bir tufan getir;
öylesine
onu tekrar tekrar sevme bahanem olsun
öylesine....
21-09-2025
ist
5.0
100% (2)