1
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
262
Okunma
külçe gibi bir yalnızlığın gurbetine gittiğini öğrendim
ekilince tohum saydığının hürmetine revan olduğunu bilerek
zaman epey yol aldı gölgesinde oturduğumuz söğüdün hatırı soldu
yaşamın entarisini allayıp pullamadığını bilirim
serçeler kadar özgürdün mavinin salınan saçlarına
ama bir o kadar bağlanmıştın eski bir kerpicin gölgesine
yarım ağızla bir bütün sevemedik iliklerinde hüznü taşırken
hiç devredemedik devireceklerimizin muştusunu
sende dedin herkesin toprağı güneşe başka bakar
bense demedim güneş hep aynı güneş
yeşerdik yeşermesine de eskiden olduğu gibi
kadim bir veda edesi yerin vatanıydı dünya
iyi belledik
bir tarafta inci mercan gözümüz
bir tarafta mektebine kara bulaşmış toplaşmalarımız
nasipsizsiniz demeseydi iblis biz kadere paye çıkarmasaydık
rencide olur muydu hürmetsizliğimiz yoksa kabına sığmayan
büyümeyen bir yolun yolcusu mu olurduk senle
çokça yankılandı gölgesini astığın adamın gecesi
ayak izleri seçilmez artık aşkın bu kaçmalarında
yorulduğunu görür mü insan aşksızlığın
yoruldu işte
belki de söğüt ağacı arar oldu
kaktüsler diyarının emzirdiği sıcağın yavanlığında
okuyamadık
dış düşlerin iç göçlere bir mahrem yasalar silsilesinde
adalet dağıttığını
güllerin sırtına yüklenen dikenlerden hesap sorabilir misin?
veyahut yakasına yapışır mısın bir silahın
tokatı patlatır mısın masumların sırtında yuvalanan kırbaca
oysa ki
her şey bir şeye bir şey her şeye muktedir olmaya gelmişti
5.0
100% (6)