0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
59
Okunma
(Herkes kendi içinin kralıdır.
Ama bazen, tahta oturan suçludur.)
Kendimi çağırdım huzuruma
Ne bir mahkeme kurdum,
Ne bir kürsü diktim.
Sadece içimde,
Yüzyıllardır sessiz kalan bir taht vardı
Tozunu aldım,
Ve oturdum üstüne
Bir yargıç gibi değil,
Bir pişmanlık gibi.
Orada hâkim bendim
Ama suçlu da bendim
Ve celladın eli
Benim vicdanımdı...
Sordum kendime:
“Ne zaman unuttun doğruyu?”
Bir çiçek gibi solmuş anlar cevap verdi
Rüzgârla savrulmuş sözler,
Yarım kalan sevdalar
Ve kırılan ama susan kalpler...
“En çok kimi incittin?”
diye sordum.
Kalbim titredi önce
Sonra usulca fısıldadı:
“Kendimi.”
Çünkü en büyük ihaneti
Başkalarına değil
Kendi doğrularına susarak yapar insan.
Ve ben yıllarca
İçimde yükselen itiraza
“Sus, sıra sende değil” dedim
Oysa o,
Her şeyin önünde gelendi.
Vicdan tahtı…
Taçsız bir sızı gibi oturur göğsüne
Konuşmaz
Ama gözlerinin arkasında
Her gece bir duruşma kurar
Ve sen
Kendi iç sesinle boğuşurken
Bir gün dersin ki:
“Ben zaten kendimi çoktan mahvettim.”
Orada beraat yoktur.
Çünkü suçun tanığı da
Savcısı da sensindir.
Her sessizlik, bir itiraf
Her iç çekiş, bir iddianame olur
Ve ceza
Dünyadaki hiçbir yasaya benzemez.
O gün tahtımda son kez oturdum
Kendime karar verdim:
“Unuttuğun her doğru,
Seni içinden sökecek.”
Ve söktü.
Hem de susarak...
Son cümleyi kalbim attı:
“En ağır mahkeme,
Kalbinde affedemediğin tek halindir.”
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(7 Şubat 2025)
5.0
100% (1)