15
Yorum
65
Beğeni
4,8
Puan
1251
Okunma

Ömürle çizilmiş,
kanadı kırık bir gecenin kaburgasında
devingen sessizliğimle yürüdüm.
İçimde susmayı yücelttim,
dilin tam ucunda boğulan
damakta çözünmeden eriyen yokluğun tadı gibi.
Bir giz yırtığı gibiydim,
kendi çeperimde yankısız.
Kime seslensem
duvarlar yutkundu.
Anladım
bazı sesler doğmadan hiçliğe savrulur.
Kimi aşklar
yalnızlığın kan ter içinde yoğurduğu
hiçbir zaman açılmayacak bir yaranın ağrısı gibi.
Bazı sevgiler
kendi ırmağında buharlaşır,
bir gölgenin,
kendi kağıdına geri sızan mürekkebi olur.
Ben
hiçliğin yamaçlarında
kendime çadır gerdim.
Kırık aynalarla baktım göğe.
Tebessüm ettiğim her an
ağladı bir yerlerde içimde kalan çocuk.
Gözbebeklerimde
bir çini kırığı gibi duruyordu zaman.
Bir demlenmiş anda
gözümden düştü sevdikçe büyüttüğüm şehir,
göğsümün boşluğunda, kelimelerin kendi sessizliğini emen kuyular açıldı.
Zaman,
bir acının nabzına uymak için
yavaşladı belki de
ya da kendi kıyametine çekildiği.
Vardım idrakine
suskunluğumuzu gömen topraktı.
Unutulan her isim,
bir gülün yitirdiği kokudur aslında.
Şiirse
çığlığın kendine attığı düğüm.
sessizliğin nabzında saklı bir buruntu,
ne dile gelir ne de susar.
Yanar içten içe,
kendi küllerinden utanarak.
5.0
96% (23)
1.0
4% (1)