1
Yorum
16
Beğeni
4,4
Puan
306
Okunma
Karanlık bir eşiği geçerken
Dün gece aynaya çarptım,
kırık bir nehirdi yansıyan.
Yüzüm
bir yabancının izinde solmuş
çıplak bir tereddüt.
Her bakışımda yeniden doğsam da,
dönüp durduğum aynı boşluk
Odamın duvarları çıplak
kelimeler yıkık, susuşlar ilmek.
Tavan, yıldızsız boşluğun ağırlığı
ve yer
yalnızca paramparça düşlerin enkazı.
Ey eski Türkçenin mahzun sesi,
Sözcüklerin ardında gizli,
yitirilmiş bir cennetin ıssız türküsü.
bir kök arıyordum karanlığın bağrında,
beni ta eski suya taşıyacak bir menzil.
Ama hiçbir şey kalmadı elimde
yalnızca içimde
ruhumun uykusunu bölen
susarak büyüyen bir kıyamet.
Trenler geçiyor hâlâ rüyamdan,
her biri başka bir ben’i alıp götürüyor.
Giden her tren, ardında bir gölgeyi bırakır, yaşanmamış anların ağıdı yankılanır boşluğa
İzlere düşen her çığlık,
bir çocuğun isimsiz yazgısı
gözlerinde kaybolduğum o kapıya çıkan...
Sen,
gözlerini kapadıkça çoğalıyorsun içimde,
yokluğunla doluyor şehrin her köşesi.
Yokluğun, içimde açan kır çiçeği,
her yaprağı bir suskunluğun mühürü.
Bir perde gibi,
bir ezgi gibi,
bir mühür gibi iniyor üzerime
adını unuttuğum bir aşkın yankısı.
5.0
86% (6)
1.0
14% (1)