1
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
264
Okunma
Yâsîn Sûresi ve Habîb en-Neccâr
Hz. İsa’nın elçileri Antakya’ya gelip tanrının tek olduğunu anlatmaya çalıştıklarında onlara inananların başında bir marangoz (neccar) gelir. Neccar, Pagan inanışından vazgeçip onlara katılır. Ancak elçilerin yeni vaazları halkı öfkelendirir. Kral da elçileri hapse attırır. Bunun üzerine Antakya’ya yeni bir elçi, Şem’un Safa, gönderilir. Şem’un, mucizeleriyle kralı ikna eder ve arkadaşlarını kurtarır. Halk ise elçilere inanmamakta kararlıdır.
Uğursuzluk getirdiklerini düşündükleri için onları taşlayarak öldürmeyi planlamaktadır. Habib-i Neccar öfkeli ahaliyi durdurmaya çalıştığı sırada şehit edilir. Elçilerde şehit edilir.
Hem hayattayken (diriyken) vaaz etti ; öldükten sonrada ruhu söyledi. ‘keşke kavmim bilseydi!”
Allah’ın izniyle Yasin süresinde Peygamber efendimize vahiyle bildirildi.
Habîb en-Neccâr’ın , samimiyetle tebliğ yapan, imanı uğruna canını veren bir müminin hikayesidir. Allah katında yeri büyüktür. İnsanların hakkı söylemekten çekinmemesi gerektiğini; doğru yolda sabredenlerin Allah katında asla zayi edilmeyeceğini gösterir.
Antakya Halkının sonu ;“(O kavmin üzerine) sadece bir tek sayha (korkunç bir çığlık) geldi, onlar hemen sönüp giden (ateş) gibi oldular.”(Yâsîn, 29)
Yâsîn Sûresi’nin 13-29. Ayetleri
﴾13﴿ Onlara mâlûm şehir halkını örnek göster. Oraya elçiler gelmişti.
﴾14﴿ Biz kendilerine iki kişi göndermiştik ama ikisini de yalancılıkla itham ettiler. Bunun üzerine bir üçüncüyle destekledik. Onlar “Biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.
﴾15﴿ Diğerleri ise şöyle karşılık verdiler: “Siz de ancak bizler gibi insanlarsınız. Hem rahmân herhangi bir şey indirmiş değil; siz sadece yalan söylüyorsunuz!”
﴾16﴿ “Rabbimiz biliyor ki” dediler, “Biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.
﴾17﴿ Bize düşen, açıkça tebliğ etmekten ibarettir.”
﴾18﴿ (İnkârcılar) şu karşılığı verdiler: “Doğrusu sizin yüzünüzden üzerimize uğursuzluk geldi. Eğer vazgeçmezseniz, biliniz ki sizi taşlayacağız ve tarafımızdan size acı veren bir işkence yapılacaktır.”
﴾19﴿ Onlar da dediler ki: “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildi diye öyle mi? Hayır! Siz sınırı aşmış bir topluluksunuz.”
﴾20﴿ O sırada şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi; şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.
﴾21﴿ Sizden bir ücret istemeyen o kimselere tâbi olun; onlar doğru yoldadırlar.
﴾22﴿ Hem ne diye beni yaratan ve sizin de dönüp kendisine varacağınız Allah’a kulluk etmeyeyim ki?
﴾23﴿ Hiç O’ndan başka mâbudlar edinir miyim! Eğer Rahmân bana bir zarar vermek isterse onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.
﴾24﴿ İşte o takdirde (başka bir tanrı edinirsem) ben apaçık bir sapkınlık içine düşmüş olurum.
﴾25﴿ İşte ben rabbinize iman etmiş bulunuyorum; bana kulak verin.”
﴾26-27﴿ Ona, “Cennete gir” denildi. “Rabbimin beni bağışladığını ve güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini keşke kavmim bilseydi!” dedi.
﴾28﴿ Ondan sonra kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de.
﴾29﴿ (Cezaları) korkunç bir sesten ibaretti; sönüverdiler.
Şehir uykuda, gönüller gaflette,
Geldi elçiler, hakla, hikmetle.
İsyan sardı her yanı nefretle,
Bir yiğit kalktı, yürüdü cesaretle!
Dedi: “Ey kavmim, dinleyin sözümü!
Elçilere verin kalbinizi, özünüzü!”
Reddetmeyin Rahman’ın çağrısını,
Kurtarır sizi bu ilâhî düzü!
Neccâr’dı ismi, bir ustaydı o,
Gönlü imanla dolmuş, tertemiz su.
Koştu şehirden, canıyla, ruhiyle,
Sustu kalabalık, konuştu Hakk’ın diliyle!
“Ben Rabbime iman ettim!” dedi gür,
Dağlar titredi, gökler oldu nur.
Kavmi kızdı, döndü ona kinle,
Canını aldı zalim ellerin kiniyle.
Ama o gülerek yürüdü cennete,
“Keşke kavmim bilseydi!” dedi sevinçle.
Ölmedi, dirildi sonsuz rahmetle,
Habîb en-Neccâr örnek oldu ümmete!
5.0
100% (3)