3
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
237
Okunma

bir vaha düştü içime, serin gölgeli bir rüya,
içimde bir şeyler uyandı suyun fısıltısıyla,
bir bahar müjdesi gibi…
yürüdüm, efsunlu çiçeklerin izinde,
sesime ses verecek bir çağlayan arayarak.
ayaklarım suya dokundukça gökyüzü genişledi,
kumların ötesinde unutulmuş bir cennet vardı sanki.
o yollar uzadıkça silindi bütün renkler,
sular çekildi, toprak suskunlaştı,
kumlar dile geldi…
bir zamanlar dallarında yıldızlar uyuyan selviler kurudu,
sonra gözlerimde suskun bir çöl belirdi.
orada, sahranın tam ortasında,
insanlar gördüm,
dudaklarında çatlamış dualarla
içlerindeki bütün nehirler kurumuş...
kiminin gözlerinde açlık vardı
kiminin sesinde ise yankısız bir dua,
kimi bir damla su arıyordu,
kimiyse bir damla şefkat.
gün doğdu, gece öldü...
sonra kervanlar geçti gözlerimin önünden.
Fakat geri baktığımda ne bir iz vardı ne bir ayak sesi,
her şey silik, her şey eksik,
insanlar birer gölge gibiydi,
insanlar birer serap…
ven acısı, herkesin bir yanı eksik,
yok gibi,
ya da çoktan ölmüş gibi…
ben hala yürüyorum oralarda,
efsunlu çiçeklerin kokusunu takip ederek,
vahadan sahraya savruluyorum,
savruk bir rüzgar gibi.
artık çok iyi biliyorum ki...
insanlık içindeki çölü sulamadık,ça,
hiçbir vaha sonsuza dek var olmayacak.
*
Mehmet Demir
27325