2
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
579
Okunma
umut, sevdalı bir kuştu önce
dallarımızda gezen
alıp götüren bizi rüyalarına
her akşam üstü
güneş batarken uzakta
yeniden doğacağına inandığımız
annemiz öllükte çoğaltmış nedensiz inanmalarımızı
her akşam üstü
yüreğimizdeki yaralarımız
dilimizin ucuna gelir
açsak ağzımızı dünyayı böler ikiye
ama susarız
yıkılır üstümüze
her akşam üstü
yarının olmama ihtimali
kuşlar havada azalır
cebimizde sevincimiz
kollarımız kalır yıkıntılar arasında
koynumuzda ısıttğımız ellerimiz üşür
cehennem sıcağıyla korkutur tanrı bizi
kimse yok
bir ses duyarız nereden gelmez
kuşların kanat çırpışı akar toprağa
çirkin ellere düşmüş bir serçenin
yıkıntılar arasında ölmemeye ahtı bir yalan
gözlerimiz kapanır
kasırgalar geçer hayallerimizden
son sözümüz kalır
kızının elini bırakmayan babanın gözlerinde
usulca kıvrılıp bir köşeye
azala, azala gideriz
toprağın derinliklerine
kimse sormaz “kim?”
toprağı yarıp çıkan yazılı taşlarımız olmaz
üzerimizden yürünüp geçilir
tıpkı yaşarken olduğumuz gibi
sessizce kabulleniriz tanrıyı
onun bizi kabullenmeyişiyle ilgilenmeden
her durumda kötü haber
dalından düşmüş yapraklara
gece derin sessizliğe gömülür
karanlık olur her yer
üstümüz kar
bembeyaz
sessizce yatarız
ses çıkarmak bizim harcımız değil
farkına vardığımızda nefesimizin
“sura” üfleyeceğiz
5.0
100% (10)