0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
362
Okunma

O, kara idi,
ben ise beyaz.
Zaten nefsi pusudaymış,
nasıl olduysa bulaştı üstüme,
seçemedim renklerimi.
Aşk felan hep hikâye,
tükürmüşüm filancının on üç harfine.
iki eğri bir doğruyu döver hep.
Kendimize geldiğimizde yeşillerimizi toplarız
ve sokak çamurlarından duvaklar yaparız.
Yalan mı?
Hatrımız ihanet ve aldatmalarla dolu iken,
nasıl olsa dört duvar arasında unutulur mahrem.
Saadet hanımı vefa semtine götürelim…
Eskiden şehirleri giyerdi ülkeler,
mahalleleri bilmem de, kadınlar ara sokaklardan daha çıplak,
daha tenha ve daha tehlikeli!
Buğdayın da sapı var adamım diyenlerin de.
Değil mi?
işte onların bağı, işte onların soyu tükensin!
Ruhumun aldığı sinyali cereyana vereceğim,
dudak boyalarını asacağım, saç renklerini tekmeleyeceğim,
ve sonra yağmur altında namuslu ateşler yakacağım;
üşümesin düş cennetim, fikrim ayakta kalsın
ve bakışlarım görsel orospuluğa alışmasın.
Hayat insanlarla dolu oysa,
nasıl boşalacak ve neyle dolacak?
Tükettim düşüncelerimi,
bir hayatı harcadım da bitmedi gerçekler.
Her insan bir dünyadır
ve her hayvanın bile bir dünyası var.
Yaşamak dünyalaşmak ise,
ölmekte boş demek ki…
Kızmayın bana
dunyânın bir kabahâti yok!
Bir pantolon, bir etek namus etmiyor.
Analar güzel insanlar doğursun,
şimdilerin en güzel dua’sı bu…
Benim böyle fahişe cümleler kurmama bakmayın,
insanlar kıvıran, insanlar satılık
...
5.0
100% (2)