2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1866
Okunma

ansızın başlayan bu sevda,
İçimizi okşayan ürkek bir bitki kadar yumuşak
Korkudan ağlayan bir çoçuk kadar masum,
Kabaran bir deniz kadar dalgalı,
Gecenin ortasında sıkılan bir mermi kadar sakin,
Sıtmaya yakalanan bir adamın ateşli hastalığı kadar çığırtkan,
28 haziran kadar sımsıcacıktır…
benim ve senin sevdandır bu
bir bahar akşamı tertemiz bir güneşle doğmuştu,
doğa yeniden terlemeye başlamıştı bir adamın yüzünde
çiçekler filizleniyordu o gün
başaklar olgunlaşıp yeşil gülüyordu,
çavlanlar gürül gürül akıyordu heyecanla,
haşaratlar toprağa yeni tohumlarını ekerken,
gövdelerinde bir aşkın yılın ilk meyvesini veriyordu ağaçlar...
sonra genç kızlar gibi olgunlaşmaya başladı bu sevda
olgunlaştıkça dünya değişiyordu aydınlık gözlerimizin içinde.
yufka yüreğimize hiçbir şey sığmıyordu,
badire nedir bilmiyorduk,
herşeye gözü kapalı bodoslama atlıyorduk
yani bir sevinç yumağıydı titrek bakışlarımız..
evet neşe kokan bir sevinç yumağıydı..
II-
Ayaklarımıza vuran köpük köpük dalgalar gibiydi o korkular.
Etrafımızı sarmış tehlike ve zorluklar,
biz el ele yürürken sahilden deniz sularına doğru,
dokunan dalgalar gibilerdi çıplak parmaklarımıza.
Üşüdüğümüzü hissettirmeyen bakışlar varken göz bebeklerimize dokunan,
Bir olmuşken ruhlarımız,
koşardık gökyüzüne doğru seninle.
Ellinin sıcaklığını hissettiğimde her yer bulut,
her yer mavi, her şey özgürdü bizimle
Bütün tutsaklık kalplerimizdeydi
iki yüreğin arasında kurulmuş köprüydü başka duraklara uğramayan
sen dantel örerdin hani narin ellerinle,
uzun parmaklarına bakardım hayranlıkla ve sevgiyle
Ne güzelsin derdim o siyah lüle saçlarınla,
ipek dokunuşunla...
Utangaç, gamzeli, rüzgar gibi parlak,
rahatlatıcı bir gülümsemen vardı senin
Her anını ezbere bildiğim gülümseyişinin
motiflerini yüreğime işlemiştin...
Sevgilim, sadeliğinin parlaklığına bürünmüşsün bu gece de
Yanına vardım bir buket çiçekle, hüzünlü gözlerle
Kalbim neler ağlar, neler yazar neler söyler gidişine.
Sen gibi...dolunaydan parlak bir taş var adını bilsinler diye şimdi
toprağın üstünde
Koyu kahve toprağın altında huzurlu olduğunu düşlüyorum ben yine
ve yine, her gece
Birkaç motife bakıyorum şimdi,
narin parmaklarının her santimine değdiği
Kokunun her yerine sindiği
Emeğini yağmur yapıp yağdırdığın bir beyaz parça belki
Ama kokunu duyabilme ihtimali var her saniyede,
gözlerini hissedebilme ihtimali...
Gönlüme işlediğin en güzel desene bakıyorum
sedef güzelliğinde hala, gülüşünü görüyorum orada
akşam gözlü sevdiğimin,
yanağından gamzesine düşürüyorum kendi göz yaşlarımı
Elimdeki bir kare fotoğrafta gülümseyen çehresine
Ve ben beyaz saçlarımla onun koltuğunda,
elimde bir fotoğraf,
bir de yarım bıraktığı danteli,
gözümde biriken yaş...
nefes veriyorum boşluğa, derin hıçkırıklarımla doluyor sessizliğim..
Ah... akşam gözlü sevdiğim...