0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2585
Okunma

neden en çok gece üşüyorum?
ve neden en çok gece korkuyorum?
diye sorardım kendime.
karanlık mı acaba bütün bunlara neden oluyordu
yoksa tanrı mı geceye bu büyüyü veriyordu.
bilinmez bir sancıdır karanlığa gebe kalan hayatlar
acısı tan yerinin ağarmasıyla başlar
saatler biraz daha ilerleyince
tıpkı deniz gibi hafiften dalgalanır
sonra bizi hepten teslim alır.
şimdi dalagaların serpişerek yüzümüzü
ve gözlerimizi istattığı anın başlama noktasındayım sanki
gözlerim hafiften kayıyor gök yüzüne
ve biraz sonra karanlık çöker diyorum yıldızların arasına.
ama nedense yutkunuyor kelimeler ağzımda
yarım yamalık ve öyle üşüyerek çıkıyor ki dimağımdan
sanki o an hayat duracak diyorum.
oysa korkunun sözcüklerle başladığını bilmiyordum
ve nedense gün ağarmadan evvel ussuma düşüyordu bu illet.
her kelime ölü bir ceset gibiydi
tıpkı duvara çarpmış gibi mora çalıyordu.
sesimin tonu, yüzümün rengini değiştiriyordu ansızın
hani biri görse anlaması içten değildi bu değişimin
ya da mora çalınan bir kelimenin.
oysa kimse yanımda yoktu
yalnızlığın kederli bu anında nefessiz
kalmış birkaç sözcükten başka.
ki onlarında beni hepten bırakıp gitiği
saat gecenin zifiri karanlığıydı
yani tanrının yarattığı korkularla
başbaşa kaldığımız andı.
binlerce insanın öldüğü andı
binlerce insanın bu yüzden kafasına sıktığı andı.
eylül 2014