3
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
2007
Okunma

bu doğum gözlerimin göremediği dünyanın
bir gece şiiridir,
ruhum yalnızlığına ıslanıyor
elimde bir sigara, sönmeden yanıyor
şehrin cinnet geçirdiği tepe mahallelerde
tek cıgaralık esrara göğüsleri kaşınan kavruk tenli kadınların
namuslu kız edasıyla tezgahta
çamaşır ipi sattığı perşembeler geçmiştir
adamları cılız, iki büklüm
parmakları arasında tütün
kendi ağrılarıma yüz çevirip yürümüşümdür
yağmurdan kaçmadığıma mı sevinmeli,
yoksa doğumgününü
ilk kutlayan olduğuma mı?
ne güzel doğmuşsun
ben yağmurun altında ıslanmışım,
bir kapı aramışım
ellerime bakmışım,
damlalar tutunuvermiş
gözlüğümü çıkarmadan yürümüşüm
tabanlarım üşümüş,
bir ürperti sokulmuş sırtımdan
sana seslenmek için
başımı önüme eğmişim
Abdurrahman güvercinlerini
yarın salacaktı
ona söz vermişim
’bir bedeli vardır hürlüğün bile’
derdi Ruslan
şimdi o bir Rus köyünde sarhoştur
kış gelince trenle
uzun bir yolculuğa çıkacaktır
yazardı eskiden kırık lehçesiyle
yalnız yazısı güzeldi adamın,
dertli bakardı bir de
gözlükleri vardı sosyalist
doktrinler ezberlemeyi seven
dikdörtgen camlarıyla
bunu ilk defa anlatıyorum,
bazen hiç bahsetmesem dediğim oluyor
hiç anlatmasam, konuşmasam, yazmasam
sussam...
ama Abdurrahman’a söz vermişim
çayı demleyecek dağdan getirdiği suyla
sana da bir özlem duymuşum
yanaklarına nasıl hasret kalmışsam
kastım bile olmadan,
kalsın demişim bu aya
kalan kalmış,
rüyalarıma girmiyor artık teni güzeller
yedi uyurlara selam vermeden dönmüşsem bu aybımı
Abrurrahman’ın bursa güvercininin ayağına nağme bağlayıp
göndermeli kokusu muhterem sayılacak şehirlerin sokaklarına
ne de olsa marmara’yı bilir, suya aşinadır, yeşildir gözleri
uzaktan baktığında kahverengi bir tabure çeker önüne
aklından geçen
’bir daha asla, kabul etmeyeceğim’
yalnız göğe bakışından anlıyorum
onun da acı çektiğini
çok belli, boynu, aç bir ceylanın nefessiz aldığı yol olur
peşi sıra başka insanlar silme kötüdür
bu yazdan beri
’bu yaz’ diye diye bir ömür bitecek ya, neyse biz yüzüne dönelim
bir güzel yüzü vardır ki,
bardak utanır suyla dolmaya
’korkmayın’ der, ’burası ne bataklık, ne karanlık,
burada yatar yüzyıllardır bahsi geçen dünya hali
nicesi padişah can vermiştir
zevkini sürerken
nice garibana cennet bahçesi olmuştur yoksul sofrası;
işte ortadoğu, can evim, bahtı karam
ne niyazdır bu!
duası bile kabul olmaz
sakallı gudubetlerin
bir çocuğun minik elleri arasında
Allah’a muhtaçtır kaderi
Allahsıza dert olmuştur
çocuğun masum duası
dört duvar arasında, tek mevsim yaşatmak için istekli
nice garabet aynı güneşin doğduğu şehirlerde yaşanır
burası doğum,
yüreğimi şimdi bir daire içi kadar
eş ayırsınlar
bilmem kaç sonsuz acıyla ben yine de ayakta ölmeyi
yumuşak döşeklerde kadını okşamaktan çok isterim’
sönmeden yağmur altında yanan
bir sigara dudağımı ısıtıyor
içim aranıyor yine senden bahsettiğim sarı bir yaprağı
uygun düşseydi daha neler neler anlatırdım eteğinde
sonra dağ birkaç ağacını elinin tersiyle iterdi aşağıya
kaç milletin tarihi böyle toprak altında kalmıştır bilemezsin
annen bu acıların aynısını yaşadığı için elleri yorgundur
mahalle aralarında soğuk terler atıp,
geri döndüğünde
sokağın en dertlisi arşa çıkmaya hazır uzun bir yokuştur
bazen ekmek çıkmaz, bazen de çıkar
ama yarımdır
sen soğuk ellerini aralayıp içine üfle
yine de, lazımdır
var oluşunun sıcaklığıyla ben şehirler gezinir, görürüm
harabe evlerde vardır
villa abilerinin arka taraflarında
sonra hayal abla kandırmıştır der,
saf bir köylü güzelini
yanakları al, sıcak bir helva kadar tutkundur yaşamaya
çağ böylesini önce kıskandırır, sonra izmine hapseder
ben orada yine Abdurrahman’a verdiğim sözü hatırladım
iyi adamdır Abdurrahman, çayı vardır; ekmeği, peyniri, elleri
hürriyete aşıktır, boğazını sıkar insanların tükenmez hırsları
’nedir bu’ diye başlamıştı cümlesine bir gün, ’insan yitirdi,
ona verilmiş armağını, ne uğruna harcadı, yazık bak şimdi’
yağmurunda iyi ıslandım, bir kasım sabahıydı, yürüyordum
sen doğmuştun, duyar duymaz sokakları koşturmuştum
çirkinliği alemine düğümlemiş insanlar arasındaydım, bendim
yalnız benim bile belamı verebilirdi, ağzımda yanan bir sigara
Allah can almayı bilmiyormuş gibi tutturdum illa gidebilsem diye
gizlemem de bundan sonra ağlayabilirsem, çok belli halbuki
nasıl da aceleye getirip sevmişim yüreğimde pişmeyen insanı
soyunmuş; çiğ çiğ ellerimle koparmışım kelimelerini, harflerini
sana böyle hevesle anlattığımdan belli oluyor sevgiye kritiğim
bir elimi kalbime götürdüm, sıkışan kafesime sığındı elim
hürlüğe meyyal kuşlar kadar dikkatsiz heyecanlar beslediğim
gece bir başıma içtiğim sigaranın beni Allah’a çağırdığı saatte
’yalnız bırak’ dedim kafese -bir kalp daha ne kadar incinebilir?
O bilir, yalnız bir gece şiiridir bu,
bedenim iskele demiri kadar soğumuştur yaşamaktan
nasıl olsa sabaha çıkaracak olanın,
vardır daha iyi planı uyumak dışında.
sen yine de iyi uyu, al uykunu,
uykusuz kalma
bugün doğmuşsun,
bugün gözlerin açılmış dünyaya
ben bir heves yağmura sığınıp,
sigaramı içmişim
karnım toktur, üstüm sağlamdır
-bir pabucum ıslak
o da sana gelememekten ağlamıştır,
başka kimler ağlamış bir bilsen
sevda yüklü gemileri tek bir kibritle yakmayı öğrendiğim gün
anlamıştım -ağlayanlar çirkindir adalet ve hürlük adına
nefsine gülenin tanrısı şimdi banka cüzdanında.
yakın bir zamanda Abdurrahman’ın yanında bulabilirsin
görmek isteseydin beni,
göğsümde ısınırdı ellerin
gaybın yarıldığı ilk aydınlık anında önümüzde duran kule yıkılınca
biliyorum, burada olmak için sen de adını değiştirmek isteyeceksin
fakat kalbim
bir harabeye döndükten sonra,
Allah acır sana!
bir kasım sabahı sokaklarda ıslandım, üşüdüm -ağzımda sigara
ne sen unut beni, ne de kalbin sıkışınca ağlarken hatırla!
5.0
100% (2)