0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1214
Okunma
Karnını kibir manifestosu ile dolduran
Gururu kanatlarından daha güçlü
Gagası benekli bir kuş düştü yanı başıma
Ölüm, yakasından tutup sirkeledi bir kaç kere
Yığıldı bedeni tüm ağırlığı ile kendi ruhunun üzerine
Ceviz kabuğunu bile doldurmayacak hatıraları
Süzülüp düştü gözlerinin kenarından
O kadar yalnız ve çaresizdi ki
Ne arkasından ağlayan bir gökyüzü
Ne de onu bağrına basacak bir yeryüzü vardı
Bu yüzden kendi ölümüne kendisi ağladı sadece
Geçtiği onca şehirden ve patikalardan
Sonunu düşünmeden bulaştığı rüzgarlardan
Helallik bile almaya vakti olmadı
Geride kendisine ait hiçbir imge bırakmadı
Arkasından el sallayacak bir şarkısı bile yoktu
Tavanları zengin baraklarla dolu odasında
Dalgalarla karaya vuran bir gemi gibi yatıyordu
Bütün süsleri ve şehvetleri alabora olmuştu
Camları kırılmıştı duvardaki boy aynalarının
Düştüğü o kapkaranlık dehlizin içinde
Haykırıp bağırdığını düşünüyordu ama
Farkında değildi, nefesi kesilmişti sesinin
Ayak parmaklarının ucu ısınmaya başlamıştı
Vurdukça daha derine vuruyordu sanki ateş
Aklına yırtık urganları ile el açan dilenciler geldi
Ben de dilensem kimse kurtarmaz mı beni buradan
Başını omzuna koyabileceği bir Tanrı aradı
Ve biraz geriye çekilip tepeden seyredince hayatını
Anladı artık düştüğü yerin düş olmadığını
Kirlenmiş dudaklarını oynatmaya çalıştı ama
Yığılıp kaldı kendi hiçliğinin üzerine...
5.0
100% (2)