5
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
1922
Okunma

“müzik ne garip bir hâdise”
düşünce beşikte sallanırken,
ruhumun merdivenleri çekiliyor ayaklarımın altından
hislerimi düşüncelere çevirirken
dünyanın en berbat tercümanı oluyorum böyle
iç sesim uzaklardan geliyor, bol hışırtılı radyo hesabı
böyle anlamsızken daha da anlamlı
biliyorum, aklımı şansa düğümlediğim zaman
en çok kalbim of çekiyor
içimde bir aynayı yumrukluyorum durmadan
kırıldıkça başka bir ayna sırıtıyor karşımda
gözlerimi kapatıp kahve içiyorum sonra
saçlarımın âsiliğini rüzgarın koynuna bırakıp
eşofmanla yürüyorum kırık kaldırımlardan
delice bakışlarımın delici bakışları arasındaki mesâfede
beyaz güvercinler topluyor hayal kırıntılarını
ellerim ceplerimde dolaşıyorum
her sonbahar gibi
yarım bir ezgi dudak kenarımda ayılıyor
yüreğim ayazda...
ben idam ipleriyle ip atlayan bir çocuğum esâsen
hayatın çatık kaslarının üzerinde oturup
ayaklarını sallayarak elma şekeri yiyen bir haylazım...
feleğin çemberleri sokağın başındaki çocuğun bisikletinde dönüyor
ve duruyor ekmek fırının önünde
o hüznü kolunun altında bir somon ekmek gibi taşıyan çocuk
bana herşeyin gereksiz olduğunu hatırlatıyor
iki cümle yazarız üzerine de alkışlarlar şimdi
midenin suçu yok,
gözler doymuyor
ego doymuyor çocuk...
“insan ne garip bir hâdise” diyorum bu kez
alınmamış bir intikamın koşar adımları gibi yaşıyor
hırs ile dolan gözler hayatı nasıl süzer çocuk?
yanlış süzüntülerin sızıntısı mı bu?
dudaklarımdaki ezgi başa dönüyor
sokak bitti,
içimdeki yolları yeni döşemiştim oysa
“şiir ne güzel hâdise” diyorum son kez
paketleyip kalbimi,
hediye etti bana geri”
✒T.Y.
5.0
100% (8)