( ’ resimlerimize bakıyorum da
yüzün renksiz, nasılda yorulmuşsun,
acı dolu gözlerin, çağrıyı bekleyen gökyüzünde iki bulut gibi
gitmek için ne de acele ettin ’ )
çığlıklar kopuyor kalbimin en suskun yerinden
o baki tahtından duyabiliyor musun sesimi Eleni
ey gözyaşlarımın suladığı taze fidanım
ruhumda açan gönlümde tomurcuklanan nazenin çiçeğim
kalbimde sonsuzluğa kadar parlayacak incim
sen ey dualarımın sebebi gittin ya koyup beni bir başıma;
denizler denizlere koştu, dağlardan dağlara rüzgârlar uçtu
bütün yangınların bütün külleri bana savruldu;
sağanak sağanak yağdım yitikliğin çölüne
sensizliğin çöllerinden geçiyorum
çığlığını büyütüyorum yüreğimde sessizliğinin
( ’ o öğleden sonralarını hatırlıyorum da
çıt çıkarmadan otururdun yanımda,
sadece bana bakıp gülümserdin’ )
gülüşün güneşin yüzünü güldürürdü
şimdi son bakışının vedası yıldırımlar düşürdü göğsüme
ışıklara mir’at oldu adın Eleni
bu yaz da ektiğin
çiçeklerin,
hüzünle açacak kapımızın önünde
içlerinden kan
kırmızısı bir
gülü koparıp
duvara asılı resminde savrulan saçlarına taktım Eleni
kim bilir, nasıldır
gecelerin toprağın koynunda
geceler soğuk,
geceler karanlık
nasıl figan eyler mezar taşın
bir
vakit bedenin doğrulmak istese de kabre mührün vurulmuştur artık
tebessüm buyuran al gonca da olsa yaşın ah Eleni
acılarımın canı yanıyor bir an unutunca adını
gelişin bir taze bahardı
gidişin
hüzünlü bir sonbahar;
şimdi baharların
hasreti adın
’yitikliğin bu şarkısı’ b
aşka nasıl söylenir Eleni
başıboş bir
buluttan sarkan iplikler düşleyip
sallanmak istediğimiz salıncakların boş sallandığı sıcak yaz günleri
rüzgârın
hüzünlü bir fonla adını fısıldayışı acıtırken yüreğimi
sokak lambalarına yediriyorum hıçkırıklarımı
akşamları yalnızlığıma soruyorum, nafile
sesin gelmiyor Eleni,
artık
güneş de ısıtmıyor,
gülüşler dolaşmıyor yüzümde
ne
zaman aynada aksine dalsam
boğazım düğümleniyor, konuşamıyorum
her yerde sana ait bir şeyler var Eleni
masanda, çekmecelerinde, kitaplık raflarının arasında
kesilmiş saçlar, notlar, fotoğraflar;
yanaklarında dört mevsim badem
çiçekleri
yatağında, balkonda, giysi dolaplarında
terliklerin, hiç giymediğin pijamaların
mutfakta
mavi çiçekli porselen bardağın
hepsini kaldırdım kalbimin derinliklerine
ortalıkta kalırsa sanki onlar da ağlayacak
benden kalan ne varsa bakışlarına
hasrete bürünmüş, bilirim öylece yatar içinde
sessiz ağıtları, elemleri katarsın ya
özlemlerine,
ben de işte öyleyim buralarda Eleni
sevgiler ölmez derdin;
ben yaşıyor muyum şimdi Eleni...