29
Yorum
30
Beğeni
0,0
Puan
2969
Okunma
Toplanin
sanki ölü toprağı serpilmişti soğuk denizin üzerine
hiç kıpırdamadan duruyordu martıları kucaklarken
anneler babalar çocuklar ve de ahali sıradan
kimi de gösterişli elbiselerini giymişti çoktan
herkes ama herkes
hatta ahrazlar sağırlar körler günahkârlar bıçkınlar aşifteler
şerefsizler şerefliler
şıracılar dondurmacılar gervrekçiler
inananlar ve de inanmayanlar
kentten köyden dağdan ovadan ırmağın öte yakasından gelmişler de
kötüye tutsak meydanı doldurup bağrışıyorlar
kötü
alkışlar çığlıklar içinde geçiyor hep mağrur ve kibirli
ne de tirancaydı duruşu bakışı tarihin içinde kalışı
öfke hırs entrika tamah ne de çok yakışıyordu ona
binlerce on binlerce cesede basıyordu zalim ayakları
bu hiç doymayan fasit daire yeniden yazmak için tarihi
yağlı iplerle
adressiz kurşunlarla
kim bilir asri giyotinlerle
aman Tanrım
cellatla yüz yüze kalmak ne feci
örtün ne olur çaresiz bakışları
elleri arkadan kelepçeli sıracalı generalin gözleri bağlı
sabaha karşı infaz var yine
general gece bitmesin istiyor
oysa
gün ağarmak için sabırsız çok sabırsız
ne çare ki gün ağacak
şimdi işte şimdi tek nefeslik cigara içimi bile binlerce yıla bedel
attan düşmek yorgan döşektir derler de
Tanrım ille de
eşekten düşürmesin yine de yüzlerce yüzlerce hırsına yenik düşeni
Tanrım sonuç ne feci
erkenciler yollara düştü bütün ışıklar titriyordu
ahali ürkek ve korkaktı kursaklarına iki lokma bile girmemişti
aç bilaç kaldılar günlerce
neden bunu haber yapmadı ki haberciler
gazetelerde tek satır bile yoktu güne özgü
yüzlerce bakış
yüzlerce yüz doğacak ışığa bağladı umutlarını
oysa akıp giden dakikalar hiç oralı bile değildi
aldırmıyordu yorgun düşmüş solgun bedenlere
ben kendimden bilirim elden yaddan yabandan gelene katlanır can
eğer dost ise dost
acı da söyler insana
lâkin
Brutus’tan beri anlamlı bir ders var bütün dostluklarda
her akşam dolardı sahildeki çay bahçeleri insanlarla
ara yerde parklara de ki kuytulara gidenler olurdu elbet
kime ne koklaşacaklar belki
ne güzeldi kahkahaların görünüşü yüzlerde bakışlarda
kimsenin ama kimsenin
aklında yoktu korku yoktu ölüm
bir anda vurgun yedi gökyüzü kan ter içinde kaldı toprak
kentin kalbine düşmüştü saldırının öfkesi
kitap okuyan heykel bin yıldır orada okuyordu elindeki kitabı
o da korktu
kent korktu
ölenler zaten öldü de yaşayanlar işte onlar ölmeden öldü
sözüm ona sorumlu insanlar gelip masalara oturdular karşılıklı
konuşmalar konferanslar kulisler
günlerce aylarca sürdü
ben de bilirim bir varmış bir yokmuş diye başlar bütün masallar
ey artık kendini tükettikçe tüketen insanlık
yüzünün resmini görebiliyor musun bütün ettiklerinde
ne olur şunu iyi anla ademoğlu/ademkızı
dünyanın tadı tuzu dünyanın tadı tuzu fıtratta değil
sende
senin hümanist ferasetinde
Şükrü BEŞİKTAŞ