0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1860
Okunma

Samanyoluna düşen bir yakamoz gölgesi
Bir ahtapotun kollarına sarılmış ürkek bir
Aşk nağmesi
Lahzası kapsıyor dersin devri alem-i;
Her ırktan seni söylüyor insanlık
Ve ben
Bir Kızıl dereli kucağında kokluyorum
Teninin dikiş tutmaz asi rengini –gülkurusu-
Değiyor gamzelerinin kuyusuna
Ve ben de Yusuf’um şimdi, çıkmak istemiyorum
Toprağında tomurcuklanmak uğruna…
Ad/ın ad/ıma düşecek diye ödüm kopuyor,
Dökülüyor mevsimsiz yapraklarım hazanların kucağına…
Hudutlarını zorlarken savaş dolu sınırların
Parmaklarımı huylandırıyor mayınlar
Patlasın göz bebeklerimde sensizliğin yıl dönümünü kutladığım
Lütufkâr bu ilk bahar –ki son da olsa değil umrumda-
Ne de olsa
Bir kez daha tamamlanıyor yokluğunda
Lavanta kokulu Mayıs’lar…
Hızlı adımlarım- ağırbaşlı ve tantanası bol-
Tenezzülü yok konu komşunun hatır sormasına
Talibim ben sensiz geçen bir gecenin daha içtimasına
Yeter ki açsın sol taraf pencerelerini
Manzarası çalılık ve bol dikenli
Sensizliğin hatırşinas tadımlık sevdasının
Ziyadesiyle yokluğunda,
Sen bir umman
Ben ummana karışan tacir bir damla
Çarşaf çarşaf örtüyor üzerimi
Temaşası ısıtıyor gözlerinin
Buzul dönemimi,
Kıyıda dalga bekleyen bir çakıl taşı çağıltısı,
Ak düşüyor kumların
Derviş yüklü dergahına
Aminler boyu tekrarlıyor adını dudaklar,
Kumral tenli gökyüzünü bezerken
Hazan saklı bulutlar;
Seninle nihayetine eriyor
Ellerimi dolduran nur yüzlü dualar
Sen
Bir amin’e sığan
Mahşer yeri telaşımsın…
5.0
100% (3)