0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1400
Okunma
I.
Yine kırmızı bir geceye uyanır gibi yalnızlığımız
Kırsallıktan öteye geçiyor
Modern umutsuzluklar
Ve kaybolup giden haşmetli tanrılar
Sanırım bu öyle güzel bir yokluk
Dikine büyümüş kuyruklarda
Siyah saçlarını rüzgara savur
Ellerinde göreceğim dipsiz kuyuları
Şehlanın altında yatan mutluluk
Yüzünü resife dönmüş kayıp balıklar
Pasiflora arar gibiyiz kırmızı gecelerde
Hiç susmak bilmeyen bu kuşlar
Bileklerimden akan kan
İnadına atan nabzım
Tanrım her şey ne kadar soğuk
Tıpkı yalnızlık gibi.
II.
Gözlüğünü indirip taburesine oturan yaşlı jonglör
Dilek kuyusuna bırakılan gözü pek umutlar
Kadim destanların baş kahramanı iblisler
Sensizliği anlatmaya gücüm yetmiyor
Kahrolası Fransızlar!
Yüzüstü uyurmuş bütün kuşlar
Soğuk yatağıma düşen bu sosyopat his
Akşam saatine kadar gözlerini kapama
Olur olmadık kırmızı yanlızlıklar kimsesizdir
Kitap arasına gömdüğüm meşhur sevdam
Yokuşlara yakışmayan gizli sözleşmeler
Tarihe adını yazmış usturuplu yalnızlıklar
Boşa geçen zamanlarımız var
Şimdi sen yalnızlıkları yenip gelmelisin
Bahçeler adına güller açmalı
Güvercinler salarsın karanlık kafeslerden
III.
Nasıl da geçti önümüzden
Zaman yorgun tayların ayak sesi
Biraz yılgın, biraz bitkin
Tam anlamıyla yalnız, zaman
Sanatsal meşrutiyet
Yerini kimselerin bilmediği yalnızlığa bırakıyor
Beyrut’a düşen tablo,
Bana seni anımsatıyor.
Ekinoks başımı döndürüyor bu yalnızlıklardan
Hançerlerini çıkarıp saplıyor engebesiz hatıralara
Uzak ellerin yorgun ütopyamın kapıları
Başımı ellerimin arasına saklar
Mavi gökyüzüne bulaşmış kırmızı geceyi izlerim
Yabana atılmayacak politikacı
Yokluğundan intihar eden simitçiler
Burjuvaların okyanuslara diz çöktüren akımları
Nietzsche’nin yalnızlığı, filoları ağlatır.
Saklı adalara gömülen sandık
Yolumuzu süsleyen sinirli eşkiya
Güneşe yenilen sahte altın broşlar
Sensizliği anlatmaya gücüm yetmiyor.