2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
827
Okunma
Geçmiş zamanın sancılı sabah kahvaltısı
Yerini siyah buklelerine bırakmış bir tebessüm
Sürüler halinde göçen kuşlar görüyorum gün doğmamış topraklara
Mızraklar delip geçiyor yalnızlığımı
Ormanın büyük uğultusuyla uyanıyoruz
Masada el değmemiş bir mutluluk bırakıyor kalemler
Mavi diyorum, bir savaştan geriye kalan huzurdur şimdilerde
Yorgun ve yılgın rüzgar esiyor yanaklarımda
İçimde büyüyememiş hastalıklı tayların yorgun ayak sesleri
İpek böceklerinin krallara diz çöktüren eşsiz güzellikleri
Sayın Tanrım bir dağ evine bırakıyor beni
Bütün yalnızlığımın yanına bir ateş ve şarap
Sessiz cüceler yalın ayaklarla koşuyor Beyrut’ta
Uçağa biner gibi biniyoruz artık metroya
Hiç şüphesiz bir korku kaplayacak içimizi
Bir demet çiçek armağan edeceğiz yalnızlığa
Sanırım seni sevmenin en meşru olduğu dünyaya doğmuşum
Bu şarkılar senin saçlarını anlatır bilirim
Ağaçlar dilek feneri gibidir bütün kuşlar için
Elimi saçıma attığımda beliren o yalnızlık izi
Bulvarlar ikişer ikişer dolaşmaya pek müsaittir
Oysa benim ellerim sensizlikten kurumaya yüz tuttu
Benim yalnızlığım,
Çarpık kentleşmeden beridir süre gelir.
Sana yakın olan her şey ne kadar şanslı
Tırnakların, saçların...
Bir süvari ordusunun başını çeker gibi.
Umutlu olacakken yerini mutsuzluğa bırakırcasına gider.
Teoride hepimiz yalnızız Milenka
Fakat ben ayrıca sensizim.