3
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
2487
Okunma

susarak...
çıkrığa sarılan zamanı
iğde çiçekleri açtığında göreceksin
toprak damların başına yatmış gece
siyah gözleriyle bakınca yollara
ayaklarına takılı mavilerle geleceksin
hangi limanın uykusuyla yatabilirim dizlerine
bir vapur çığlığı dayanır kokuna
ben sırt üstü bakarken yıldızlar ülkesine
sokaklara düşler saçmış ihtiyar bir ağacın
hiç hesapsız sabrını veriyorum yokluğuna
ve deniz feneri kırpıyor
saçlarıma düşen İstanbul ışıklı denizi
artık buruşmuş göğün yağmurlarıyla bekle
tek kişilik müstakil bir sevdanın
o saklı bahçesinde seveceğim seni
kentin varoş dağılımı öksürüklü gece
ve hapşırmayla bir anlık ölü caddeler
yinede adımladığım saatin tik taklarında gör beni
cebimde sıkıştırılmış şiirler
alnımda
senden kopup gelmiş uzak
bulutların beyazına takılmış atmosfer
dur ve seni seviyorum diyebilmeyi öğret
sırtıma çöreklenmiş asmalar
avucuma kaçmış güz yanığı ekim
bağırarak merhaba dediğim
suskun yalnızlığıma alışta gel
takvimlerden rakamlar koparmış
duvar yazılarıyla örülü sevdayı
sabrın eşkıyalığında göreceksin
daha ne kadar aklımı sıfırlasam derken
yüreğinin alfabesiyle sevmeyi öğreneceksin
dağınık yatağın o kimsesizliğinde anla beni
kapının eşiğine dolanmış gitmeler
arkasına bakmadan vedayı asar ya korkakça
işte o korkunun üzerine kibrit çak
hürriyetin kuşatmasıyla doğaçla ateşi
hep sonradan değil
hep baştan gelmeli sevda
sana seyyah notları biriktirdiğim
derviş gecelerimden bakıyorum
saçlarında hazan
ihtimalleri öldürmeden gülüyorsun
aşk olsun dudağının u dönüşündeki gülüşe
anlamaktan öte farkındayım
direnç çiçeği saklıyor gözlerin
batıl inanç kirlenişinden uzak
üstü başı aydınlık bir lisanla konuşuyorsun
dahası
reçine yapışığı camın dışı
içi buğulu resimler
ve iki demli çayın sevgilisi hayat
güvercin mektuplarıyla
masallar kazıdığım bu kent
üstü örtülü yetimliğimdir
kırk kere düşlediğim
kırk kere aldandığım zaman
çağır beni en uygunsuz anında
pranga takılı utangaçlığımda bul beni
sevebilirsen hüznümün kırıklığını
yalın ayak
çıplak bir ruhla eriş yoksulluğuma
hesapsız sarhoş bir anıyım
peron önlerinde meczup bir kara sevda
dinamitlenmiş göçük
paramparça bir duygunun ağır yarasıyım
alışabilirsen kavgama
dayanabilirsen küfürlerle bezeli koşmalarıma
ve düştüğümde uzatabilirsen usulca elini bana
dayan yürekle
dayan huzurla
dayan sevdayla
dayan sevgime
dayan tüm suskunluğum adına
rakı beyazına karışan martı sesleri
tahta masanın güvenli uykusunda aralamış aşkı
beyaz peynirin,kavuna kardeşliğinde
balıkçıların sağanak tütünleri dolanıyor geceye
bu kentin ağlamasıyla büyümüş sancılarım
kederlerim
kumsaldan bakarak lacivert sulara
yarının ne getireceğini bilmeden üşüyor kendince
yanımda gölgen olmadan hissetmekle seni
bütün bu var oluşumun yokluğunu giyiniyorum
gece nöbetine çıkmış çöpçülerin
sevda artıklarını süpürüşleri
kasıma bir iki adım kalışın hikayesidir
dalgaların kıyıya vurduğu duaların
rüzgarla dilime dolanışına gel
romatizma hayatlar çekilmiş perde ardına
hastalıklı bir günün ardından
kayalara demirledim yokluğunu
sen baygın ömrümün doğaçlama rüzgarıyla gel
bıktığım bütün ezber yalanlar
ve dramatik mecburiyetlerden arındır ruhumu
ben kimse değilim
sen kimse olma
dalında bir yaprak
yoldan geçen bir göçmenim
sen kimse olma
ayıtılmış bir aşka as yüreğimi
yol üstü bir lokantada
bayatlamaya yüz tutmuş çayda sev beni
hep taze olacak değil ya hayat
en eski türkülerin kaburgasında sakla beni
gözlerimin raylarından düşerken trenler
avucunu topla ıslak vagonları
hep umutlu olacak değiliz ya
ağır tahribatlı kelimelerle döveriz bizi
sonra bir dağın başına çıkar
güneşin gözlerinden çekeriz umudu
ben kimse değilim
sen kimse olma
ömrün iki günü geçer
bir günü kalır geriye
loş yılgınlıklar
soğuk kışlar
ana yurtsuz bir sevda
eninde sonunda
elime konar elin
soluma dayanır etin
kestane közlü mevsime uğrak bir yerde
kasım patı satılan ayın dilinde sohbet ederiz
ben kimse değilim
sen kimse olma
yağmur göğün astarına geçmiş
her an kopup düşebilir toprağın esmerliğine
kim bilir kimler kurak alışkanlıklara sığınmış
kim bilir kaç yüreğin sığıntısı aşk
parmak uçlarımdan saldığım ayazı
saçlarının yazında sakla
bir ihtimalle beni sevdiğini söyle
çatırdayan şu kentin terk boşluğunda
s’den başlayıp
m’de biten saklanışta ısınayım
resmi kalabalıkların
yasadışı yalnızlığını arıyorum sende
kent ince bir karabasan
sağım solum üşütme
bağrımın ortasından geçen sevmelerim
sadece sana çıkıyor
çıkıyor ve bekliyor hazan saçlarını
trafik ışıkları üç renkli yığılış
sokakların ardı kör karanlık
çingenelerin topladığı bir sus gecesi
üstüm başım senle dağınık
ütopik bir aşkın
çağlar öncesi dirilişiyim
artık zulada korkum yok
acımsı düşler,kavrayışlar tattım
sen sadece sevmeyi ver bana
aşkın dirayetiyle anlamalıyım kendimi
son bir kez susarız
sonsuzluğun içinde konuşur bütün hikayemiz
....
bağışıklık kazanmış ruhani aşklar adına, sevmek sonuna kadar demek...