2
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
3207
Okunma

derviş..
bilmediğimiz düşlerin adı bile koyulmamış
şimdi olası hayaller üzerinden sayıklıyoruz aşkı
oysa
iki yalnızlığa bir hasreti sığdırmakta güzel
her sabah birer günaydın içip seviyoruz ya bizi
dahası
kapıdan her çıkışımız birbirimize yaklaşmaktır belkide
belkide her attığın adım benim, her attığım adım senindir
kötü olan
utangaç çocukların, ölüsü çok kentleri aklıma geliyor
birdenbire seni sevmelerime hesapsızca ara veriyorum
bilemiyorum işte
asıl acı sevdaların iklim bozukluğundan mı
yoksa
insanların çile, çile işledikleri günleri mi
boşluklarımı dolduruyorum kokuna iltica baharla
çiçeklerde baş gösteren değişimler alıyor zamanı
çığlıklı fotoğraflar düşüyor gözümün bulutlarından
ve yaslanmışım deşilmiş duvarların pütürlü yüzüne
bilmediğim yerlerin, bilmediğim ruhlarını görüyorum
bölük pörçük bir yaşam sanatı, sevgiye dayalı işgaller
öyle karmaşa içinde ahkam kesen bir aşk değil bizimkisi
sadece dramatik unsurları gerçek ülkenin sevdalılarıyız
rüyalarda gelmene sevinmem en çokta senle gelenleredir
dizlerine sıfır rakamlı takvim yapraklarıyla dağılıyorum
sakallarımda oturmuş Cizre’li bir kız kitabını okuyor
sayfaların içinde gezinen İstanbul eskisi anlatımlar var
uzatıyorum elimi örgülü saçlarında duran Karadeniz’i tutuyorum
dalgalarına karışmış Midyat’lı kadınlar tülbentlere sarıyor,
Anadolu yalnızlığından topladıkları, kederli sessizlikleri
koşuyorum hiç durmadan arş, arz arası bir şiirde
sesimi çıkarıp bıraktığım her nokta, virgül, ünlem sen,
soluğumun bayramından şeker dağıtan adamlar geçiyor
çikolataya batmış ağızlarıyla şarkı söylüyor çocuklar
hissediyorum bir yerlerde kuşlar vuruluyor, ah kuşlar
kanatlarında göğün mavisini giymiş sen, sen ağlıyorsun
bakarsan topu, topu dağınık haliyle bir dünya gösterimi
say ki ıhlamurların döküldüğü bir bulvarın adı Ekvator
yarım küresi beyaz badanalı evler, bahçelerde yıldız ağaçları
diğer kürede ahşap oymalı antika gece resimleri, sadece düşün
düşündüğün kadar seni düşünmekten vazgeçmediğimi bilmelisin
kozalaklardan imgeler yapıp, sana mısralar yazmam ondandır
biliyorum çoğul bunca hüsran kırıkları arasında sağlam durmak
ancak imkansızın ötesinde mucize denklemleri kurmak demektir
ve düşlemek özel kılar insanı
ütopik karnavallarda tiyatral geçişlerin figüranı olmak güzeldir
ki sinemalarda başladığı zaman film gösterimi, en fazla dışarıda üşür
boya sandığıyla bekleşen çocukların ağır sıtmalı siyahlanmış elleri
gülümser gözleri, dudaklarında kırık bir şarkıdır rüzgarın fısıltısı
ıslıklar çalan megaloman deliler, paltolarında hayali sevgililerle geçer
geçer yüreğinde ağrısı bin yıllık seyyah aşklar kaldırımın aksanından
boylu boyunca camekanlarda unutulmuş gölgelerdir, gölgesizliğe isyan
sonrası düşlemek özel kılar insanı, düşlediğin bendeki sen kadar özel
bakarsın Kitaro’nun o hüzün katranı Kervansaray’ında uyur bedenimiz
şarabın kırmızısından dökülen gül kurusu gecelerde alışırız karanlığa
derme çatma umutlar sıkışmış olur pencereden görünün uzak ihtimallere
avucundan geçen Dicle’de yıkarım yüzümü, durgun bir öpme olur sonsuzluk
kanaya, kanaya ıslanmış hasretimi
tenimin balkonuna astığım güneşinde kurutmaktır aşk
aşk bunca sefalet içeren hayat belirtilerinde sende sefil olmaktır
sefil yokluklarında dengesini yitirmiş özleminde hunharca kahrolmaktır
diyorum ya
gemiler dolusu gitmeler olsa da
trenlere dolsa da veda, veda kayboluşlar
otobüslerin buğusuna çizilen sevgili unutulsa da
yolculukların yerçekimsiz molalarında, buluşmak üzere..