1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1712
Okunma
sabah altıotuz londasındayız
küçük ev eşyalarının adını ezberlemekle geçiyor zaman
masa lambası, iskemle ve perde tutacakları
insan sesi yok, vapur sesi yok...
"mişel ince belli bir çay kap oradan"
öyle ki kuşlara, sadece kuşlara bakalım
tabiat takviminin boşlukta süzülen yetim yaprakları
bir kırlangıç simitçiden kalan bir boşluğu dolduruyor
bir diğeri yürüyor iskeleye doğru
iskelede martılar,
korsan martılar,
büyük korsan martılar,
büyük gözlü korsan martılar
her şeyin bir adı var yani
durmadan büyüyen adı
ve tutuklanmış martılar
ve martı olmanın daha bilmem kaç çeşidi
birazdan uyanır insan vardiyaları
kuşlar gökyüzüne kurtulur mişel,
kanatlarında göz izleri
biz bilemiyoruz henüz
ama uçmak, elbette özgürleşmekti
“mişel” dedim
gel değiştirelim biz bu sahneyi
biraz endülüs sarısı katarız, biraz istanbul mavisi
pragdan, budadan ve peşteden
aç karnına da güzel olan şehirlerden
“ya paris?” dedi mişel
olur, ziyanı yok
bak kuşlar "s" çiziyor yine bulutların arasında
elbet iyilik kazanacak
korkmadan yürüyelim yeterki
Davud’un elinde tuttuğu baş bizim olsa da
5.0
100% (3)