3
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
3570
Okunma

eşkıya yalnızlığı
kağıttan gemiler yüzdürdüğüm
kirlenmiş suların ay ışığı içtiği yerdeydi
çoban ateşi yalnızlığım
göğsümün taş duvarında gölgelenir alev
içinden sevgili olur geçerdi turna göçleri
çekerdim üzerime geceyi
gözlerimle çizdiğim resimlerin sessizliğine dalardım
çıkıp gelen yağmurun ıslak sesiyle ürperirdi toprak
sonra kokardı
ağlardım kimsesizliğime
ağlardım uzak kentlerin kalabalık düşlerine
toprak damlar biriktirdiğim
tandır sıcağı memleketlere uğrardı derviş acım
yarası ağaç gölgesinde konaklar
dallarından düşen rüzgarla merhem sürerdim kabuğuna
sahipsiz bir kayanın dibine çökerdi yüreğim
kavgaları, suçları, yitirdiği bütün yanlarıyla
susarak bakardı keder açmış hayata
mevsimleri ölü bir zamandı
yolcuları olmayan terkedilmiş yolları seyrederdi
beklerdi birini
beklerdi de
söyleyemezdi derdini
parçalanmış bir ülkenin
sahipsiz kalmış kentiydi ruhum
yetim bir çocuğun gözlerinde gizlenmiş
utangaç büyümesiydi adı ...!