6
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
1623
Okunma

kar yağıyor ağustosta ey sevgili
...!
lavanta kokuyordu
ağlara yığılmış ölüler gecesinde
balıkçıların sigarasına tünemiş küller
laciverde boyanmış suların ağzına dağılıyordu
uzak kentler hayal ettiğim
sahil kucağına yayıldığım vakit
ellerimin değdiği ılık betonla
karşıma düşen kıyının ışıkları arasında kaldı gözlerim
Araf büyüklüğü bir sevdayla
tenteleri kapanmış iç şehrin huzurunu dinledim
durmadan üzerime düşüp kalkan rüzgarın
sesine özendiğim duygular sağanağında
arkamdan denize vuran otomobil ışıklarıydı
kimsesizliğimi sessizce bana hatırlatan
biliyorum
geçer bugünlerde
geçer geçmesinede
hasret dalları kırar umutsuz umutsuz
gömülür yüreğim sevgilinin yokluğuna
un ufak olur sersefil aklım fikrim
şu koca kente sığmaz acılarım be yarim
geometrik şekiller karanlığında
detone martılar konar sana büyüttüğüm şiirlere
velhasıl ay düşer yakamoz olur
ben yiğit bir kent eşkıyası
göğsümün çapraz fişeğinde saklarım
utangaç sevdamı
ve taş duvarlara deşilir eflatun
platon sualsiz saklanır soluma
ah kırılmış aynalar hikayesi alır sözcüklerimi
vurur kesik yanlarıyla hayatı
vurur suretimin paragraf başı boşluklarına
kanar içim harf harf
dolup taşarım karalama karalama betonlara
rakam rakam düşerken zihnim takvim yapraklarıyla
uçurum olur dizlerim düşer ellerim apansız
caddelerin kaçak adımlar biriktirdiği
camekan önü çocukların kirli şarkıları duyumda
sağım solum arkam önüm sobe yitikliği bir oyun
düşbaz zulaladığım yalnızlığıma denklemler kuruyorum
afaroz edilmiş bir çingenenin terli anlında okuduğum
bugün artık dündür pankartına asılmış gözlerim
içimde depremler dışımda yıkım sesleri
bağıra çağıra ölüyorum sensizliğe ey sevgili
şimdi hangi rengin üzerine dağılmış bedenin
penceren açıktır şu ağustos beteri sıcağında
baş ucunda seni sevdiğim kadar sevdiğim bir bardak su
dudaklarının açık mahseninden çıkan nefesin
havanın nemli coğrafyasında yayılıyordur
aramıza serili gecenin dağ türküsünü mektupladım
birazdan gece kuşları gelir
saçlarının rutubetine bırakır sevgili
hiç treni olmamış bu kentin
kıyısına çizilmiş raylarında gidiyor kederli griler
bağışla sevgili
bağrına yaslandığım dertli cümlelerle
aşk deliliği kopardığım bir uzun hava gecesindeyim
terminaller yapayalnız peronların esiri
limanlar çoktan uyumuş gemilere ninni ağlıyor
yıldızların dibinden geçen çelik yığınları
alışık olduğum bir yalnızlık yokluğuna sarmaş dolaş
ben kangren uykusuzluğun eski zaman bekçisi
geçer bugünlerde
geçer geçmesinede
kanar dudaklarımdan seviyorum seni kırsallığı
yüreğimin dağlarında gezer derviş tutkular
seyyah bir ozan olur, anonim susar yokluğun
birdenbire çarpar sensizlik kapının eşiğinde
bir ölür bir dirilirim, kentin mülteci gözlerinde
...
sonsuzluğun ebedi sığınağında biz olabilmektir aşk ...