5
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
1409
Okunma
acılar kederleyip
yüreğimin sığınağına kaldırdığım
taşlaşmış nemrut zikiri bir susla
ibadetler savrulması gözlerine konuyor aklım
sulara dönen ayiniyle ay ışığı
son bir tütün sardığım gecenin koynuna akıyor
ve gri ,gri dağılıyor resmine hasretim
göğsüme kaçak girmiş dalgakıran martıları
yüreğime kazıdığım
adındaki harflerin çığlığına gelmiş
eski liman üzeri ölü gemilerle
ıhlamur çiçeğinden düşen sancıların
çocukluğunda sevdam
Mecnun rüzgarın öpüşüyle
dağların dudaklarındaki Leyla utanıyor şimdi
ırmaklar kuru yaprakları yüzdürmeye hazır
hep bir telaş hep bir kıvranış tabiatta
düşen cemreler
turnalar gibi bahar açan iklime gidiyor
ansızın çoğalan sonsuzluğun gözlerinde
sesinden ihtimalli sevgiler türeten bir yarın olup
yağıyor eski çağ yağmurları
olup biten ne varsa hayat adına
tüm çirkin yanlarını çıkarıp
güzelliklerini topluyorum sevdana
rakı beyazına gömülmüş bir balıkçı türküsüyüm
yanımda küllerle boğulmuş hava
ve birazdan kopacak fırtınaya def ediyorum ağıtlarımı
anla işte
bas bas bağıran bir deniz oluyorum ardından
kıyıda kozalaklar düşen bir mevsim
pencereden geri gelmeyecek gençliğine hüzün ören
ihtiyar bir kadının kurak gözlerinde duruyorum
ah yüzünde şiirler besleyen kadın
bilirim apansız bir acıdır kavranmamış sevda
taş duvar çürütür yarası
anlaşılmamış bir aşktır sonu hüzzam olan düşler
için için yanan gidişlerin ardında kalır zemherisi
dersin ki artık bütün saatlerin guguk kuşları ölmüştür
sadece ağır aksak devrilen zaman kalmıştır geriye
şimdi gurbet giyinmiş bir sılanın yabancısı gibiyim
sokakların rutubetinde ağustos soğukluğu
tenimdeki ter yerine kar suyu
içimde çiseleyen sensizlik
heybemde getirdiğim toprak ve yağmur
saçlarına kokusunu serecek
ve cebimdeki son yolculuğa binip
koynumdaki gülüşlerini geçtiğim kentlere gömeceğim
...
aslında hayalden ibarettik
bizi gerçek yapan sadece kendimizdik