2
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1685
Okunma

Bugün Aylardan viyana,
Saatlerden Diyarbakır,
Rüzgâr Pervari’den esiyor,
Ve
Senli bir an kudreti damarlarımın kapısını tekmeledi,
Aç/tım sana açtım.
Gönül’lü bir sokaktan geçiyorum,
Gönül dediysem sokağın adı değil,
Bir kere Gönül geçmiştir parkesini eze eze,
Uluorta sevişiyordu mahallenin piçleri,
Az yürüyüp sola saptım,
Yirmi birinci yüzyıla vardım,
Amerika’da özgürlük anıtı,
Elinde kemanla Çav Bella çalıyordu,
“Güneş doğacak , açacak çiçek
Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav
Gelip geçenler, diyecek merhaba
Merhaba ey kızıl çiçek”
Ben Seninle vals yapıyordum,
Ne biçim rüya bu sağa mı sapmalıydı.
Ata/ist bir öğüt lazım bu aşka,
Anlayana sivri sinek saz,
Anlamayana sazı koysan az.
İnsanlık babasından miras kalsa
Reddi miras yapacak belli.
Bir iş mülakatında,
Bide sana yürürken,
Akustik yalanlara sığınmıştım.
Sonra yılanlar ne çirkin değil mi,
Korkarım yılandan, yalandan
Gemiye binmeli,
Hindistan’ın kuzeyinde inmeli,
Ganj nehrine gitmeli,
Gusülünü orada almalı,
Buda heykeline taş atmalı,
İmansız put,
Kovalanmalı,
Dokuzuncu köy değildir.
Devam etmeli,
Feodal bir aşktı bu,
Günde beş vakit vaftiz ederdi enkazımı,
Kurbanına hayran bir katil gibi.
Hüviyetim resmi kütüklerde kalmıştı,
Gülüşüm sende…
Sen siyah beyaz bir foto fantezisinde,
Taş duvara asılı çerçevede.
Düşünmek büyük cürümdü kimi günlerde,
Ben her anı kaçak seni düşünmekte,
Yüreğim ki, iri kederli taş ocağım,
Taşeron işçilere kırdırdım,
Güneşin canı yandı,
Hacizli bir vesika ucuz masa üstü çerçevesinde
Dilimde sızladı kelimelerin bacakları,
Namahrem oldun bir ara.
Yusuf’tum ben o sıra,
Bir iffet ki sorma,
Züleyha…
Nöbetçi_Piyanist