10
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
2529
Okunma

saklı...
zehir zemberek bir haziran bekleyişiyle
yalnızlığın tekbir getirdiği usumda saklıyorum seni
şuan
o kentin havasını işliyorsun
göğsünün sol cebine
dışarısı infilak
dışarısı telaştan ihanet
belki
suyun dağınık yalnızlığında acıyorsun
belkide
duvarlara düşen gölgeleri çiziyorsun gözlerine
bildiğim tek gerçeğim
aklında demlediğin çayı
dışarıda yağan uzakları izleyerek içiyorsun
içerisi kasvet
içerisi binbir bensizlik
suskunluk düşüyor dilinin uçurumlarından
ve kirpiklerinin tozlu patikalarından geçiyor ırmaklar
...
çaresizliğimi hafifletici nedenlerle affet sevgili
doğaçlama adamlığımda
kavrayamadığım kadar çocuk şaşkınlığı barındırdım
tekil yıkılmalar
bilmediğim yerlere biletsiz kaçak yolculuklar
arınmasını beceremediğim pişmanlıklar
ve kendimden dışladığım bir yitikliği sayıklıyorum
kağıttan kayıklar yüzdürmeyi bile daha yeni öğrendim
uzağın resminde gökyüzüne bir sen çiz benim için
bu kentin dağları arasından
deniz seviyesi düşlerimle görebileyim seni
düşünki
yitirilmiş bir aşkın
kanayan yerinde karşılaştık seninle
sahiplendik onun yetimliğini
kartpostallarda duran donuk hayalleri öldürüp
bir sarkacın altında
ıslanmamaya çalışan bir çift güvercin olduk
trenlerin gerisine dağılan
ıssız istasyonda oturduk
kırık bir bankın uçurumunda
düşünki
ben üstü başı çığlık bir sessizlik
sen gözleri konuşkan lal bir unutulmuşluk
hangi kalabalığın rahmine düştüğümüzü ezberlemeden
paldır kültür düşmüşüz aşka
kimliğimiz adsız şehirsiz
notlarımız darmadağın
kitaplarımız yakılmış
bir çocuk uykusu kadar üşümüş
bir yaşam kadar gösterişsiz
öylesine kırgın
öylesine yazılmış bir karalamanın
buruşturulup atılmış haliyiz
...
oradasın
kapısı gıcırdayan kilitsiz gecede saçların dağınık
belki renkli düşler üflüyorsun tuvale
belkide
kağıdın boşluğuna batırıyorsun kelimeleri
içinden geçen yükü ben olan gemilerin var
tenin arz cehennemi
ellerin intihar
kokun zencefil
gözlerine taşan uykusuzlukta
başı boş nara atan yanmalar var
boğmaya çalıştığın anılar ihtilal
zaman sokağa çıkma yasağı
usunda yasadışı bir aşk
ve katline ferman bir yalnızlık tutsak
...
eteğini dizlerine kadar çekip
suyun göğsünde yürü Gredi yıldızım
saçlarına baharın son rüzgarları takılsın
ellerini aç ve bak göğün şımarık mavisine
dilinde tanrıya bir merhaba
gülümseyişinde bana bir kavuşma yolla
etrafına düşen ağaçların gölgelerine
daha doğmamış çocukların adlarını sakla
yarına dair bağıra çağıra gelen hüviyetler
biz gibi kimliksiz kalmasın sevgili
...
kimsesiz kalmış kuşların göçlerde bıraktığı izlerine benziyorsun
...