2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1366
Okunma

Sen şimdi göğü süsleyen yıldızların senin mutluluğun olduğunu bilmeden mi onları sana gösteren geceye sitem ediyorsun?
Doğrusu dert edindiğin herşey senin değerini artıran nimetindir!
O zaman aklının kullarını seferber et de kalbinin efendilerini daha çok alkışlasınlar.
Yazmak ruhun yakışıklığını söyleyebilme cesaretidir.
Hele ki şiirse yazılan bu hepten kalbin beğenisinin arzıdır.
Hiç kimse okumasa,
okuyup anlam cehdine gitmese bile hiç önemli değildir.
Önemli olan sözün giydiği elbisenin yakıştığına yazanın karar vermesidir.
Dünya
Dünya maviye sarılı bir kandırmacadır!
Durduk yerde ihanet eder,
yok yere susar.
İçinde ki az yeşillik onun izzetidir.
Mavinin açtığı yaralar onunla teselli olur.
Dünya işte;
her renginde insan
her sesinde isyan
her ikliminde bir öğreti vardır.
Anlaşılıp bilindiğinde biter.
Gün Akşamlıdır Sultanım
Dünden kalan hallerimi temaşa ediyorum.
İçlerinde kimisi sen,
kimisi ben,
kimisi de o!
İyilerini çerçeveletip duvara asacağım.
Fakat iyiler hep hüzünlü,
hep acılı,
hep yenilmiş!
Vazgeciyorum.
Görenlerin derdi depreşmesin,
canları üzülmesin diye.
Derken;
Bitane güneşli bir gün buldum.
İçi kıpır kıpır bir mutluluk gibiydi.
Ama oda tez akşam oldu.
Meğerse o kelebek ömrümün ta kendisiymiş.
Başlamadan bitmiş!
Bittiğinde anladım ne çare!
Sessizliği,
ikiyle çarpıp
binlerle toplayıp vargücümle duvara çarpmak
ve seninle bölmek istiyorum ey sevgili!
Bu dil bükmelerini
ve gönül sistemlerini al da gel.
Razıyım.
Razıyım beni söyleyen fısıltına bile!
Ey sevgili gel
ve yeniden yürüt dağlarımı,
yeniden çoştur ırmaklarımı.
Şimdi bu soylu sessizliği katleden
densiz türküyü sesleyen yüreği bulup
kafasına bir gelişigüzellik sıkmak istiyorum.
Öyle ki
efkarı dağılsın
yeni heveslerle bir yarın dileyip gürültü çıkar(a)masın.
Ahh bu kapısız odadan çıkıp
ağızsız konuşan
ve hilkatini bilmeyi arlananı kısaltan,
duama amin desin her bir taraftan.
Ve vehmimin vehbiliğini anlasın artık
cümleyi kuran!
Salgın bir yalnızlığın yakasında
birtek ben varmışım gibi ucubeli
ve yokluğun ezici ayakları altındaymış gibi bezginimdir.
Beni titretip,
silkeleyip
kendimi bulduracak harbi sözlere ihtiyacım var!
Uzun ama yakınımda olsun.
Hızlı ve hazverici olsun.
Senden ve senin olsun.
Beni söylesin ama benim kelimelerimle olsun.
Ha birde maddi değeri bu yüzyıl içerisinde geçerli olsun.
Beklemenin en tez canlılığıyla bekliyorumdur!
Hay bismillah.
Ben
Yine tükenmiş bir günün sonunda
sürekli gelip duran yarına dökülen ben!
Ve hiçbir değeri yokken
verdiğim nefesin ansızın kıymetlenmesiyle birden varoluveren ben.
Her bir haline bin bir çeşit hatırayı nakşedip
kendini birikip duran ben.
Ve tek bir makul sebep yokken
aklım söylüyor diye yaşamayı sürdüren ben.
Ben ben ben.
Ben,
bende arta kalanların kantarında tartılıp
adam mıdır yoksa şalgam mıdır
diye sorgulanan
sonra da hunharca unutulup gidecek olanım.
Ben’i bilip,
bulup
beyan edenlerin söylediğinden
daha çokum
ve daha azım.
Buyrun bir"ben"alın.
İlerde lazım olur!
Ne Diye?
Bir şeyleri yer içeriz
şifa olsun diye.
Bazı insanları seçer,
sayarız
dost olsun diye.
Bazı kadınları severiz
aşk olsun diye.
Bazı vakitleri sahipleniriz
bereketli olsun diye.
Bazı mekanlarda mutlu oluruz
yurdumuz olsun diye.
Bazı dualara amin deriz
Allah kabul etsin diye.
Ve hep yaşarız,
yaşayıp gideriz
ne diye?
İnsan aldığı nefesiyle dost değilse
verdiği nefesi düşmanı oluyor!
İşte bu yüzden ürküyor fincancı katırları,
bu yüzden kırılıp dökülüyor
kırk yıllık hatırı olan kahvenin fincanı.
Rahman ve Rahim olan Allah
aldığımız nefesi helal etsin ki verdiğimiz nefes düşmanımız olmasın.
Katırlar ürküp hatırlı fincanları kırmasın.
Hiç şiir halim yok.
Öksürdüğüm harfler kelime bile olamıyor.
Gırtlağıma kadar sessizliğe batmışım.
Bir alfabem yokmuş gibi susmalı bir vaktin içindeyim.
Ağlasam gözyaşlarım manasız,
gülsem sebep yok!
Bir müşrik duanın muhatabı taşdan yontulmuş heykelim sanki!
Avuçlarımda sıcaklığı yok hayatın.
Nazarımda değil bir aşkın ufku.
Hiç şiir halim yok.
Dönülmez akşamın şarkısını terennüm ediyor hayat
yani vakit çok geç.
İnsan kıvamında yaşayabilmek hayatı;
mesela günahı gümrah bir kadının şerrinden beri olabilmek
ya da paranın kirleteceği mutluluklardan vazgeçebilmek
ve hiçbirşeyi hakettiğinden çok sevipde
herhangi bir hüsrana uğramadan hizada kalabilmek,
ah bir de o kan çığlığı öfkenin kuşatmasından emin olabilmek.
İşte iyi adamlığın güzergahında yürüyüp
insan kıvamında kalmanın cehdi budur!
Budur yahşi bir kalbin hayata fısıldadığı.
Adem
Ve Ademle evlendiğinde kaç yaşındaydı Havva?
Hiç evcilik oynamışlar mıydı?
Askerliğini nerde yapmıştı Adem?
Havva’nın kaç tane kürk mantosu vardı?
Bu soruları cevabını bulamayan insanlık
asırlardır yok etmeye çalışıyor kendini!
Ve hayatında hiç cola içmeyen Adem’i
günah işlemekle suçluyor.
Ve hiç abisi olmadığını zannettiği Havva’nın miras hakkını konuşuyor!
Bu kadar meşgulüz yani!
Ölsem
Bir ölsem bir ölsem.
Mesela bir mermiyi alnımın ortasıyla vursam
ya da bir yangının ateşine har olsam.
Denizlerin dibini boğsam,
uçurumların içini doldursam.
Ah bir ölsem bir ölsem.
Dipsiz karanlıkların hıckıranı olsam da
her mezara ben gömülsem.
Kanım dökülse damar damar kurusam,
yankısız yalnızlığımla en deli tarafımın tokadıyla çarpılsam.
Delilsiz,
destursuz yaşamanın bedelini
vicdanımın en ücrasına kadar söyletip
kahrolsam.
Ah bir ölsem de
tek bir ağlayanım olmasa timsahlardan başka.
Gönüllüsü olduğum bu ölmenin
bari hakedeni olsam!
Hal i pür melalimiz...
Şu sıralar ancak reklam aralarında kendi olabilen yoğunlukta insanımız.
Kendinin zurnalığı yetmezmiş gibi birde elalemin tenekelerini çalmakta!
Pişman bile olamayacak kadar hafızası zayıf ve önünü göremeyecek kadar yarınsız.
Sokağın olmayan aklını aklı,
çıkmazlarını inancı zannediyor!
Görgüsüzlün gönüllüsü olmayı marifet bilip,
intikam huysuzluğuyla her iyiyi mahvediyor.
Musasına asi olup Samirinin kavlini hak biliyor!
5.0
100% (4)