2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
994
Okunma

Bir Nisan akşamında şiire idam yazdılar
Korktu ve sindi ay karanlığına
Artık gelmezdi öyle güzel tümceler
Artık buhranı anlatamazdı zincirler
Gölgeleniyordu ömrüm
Bir serüvenden süvarileri çıkararak
Heves ediyordum
Susarak... hıçkırararak... parçalanarak
Beni vurun gömün karanlıklara
Harfleri başucuma koyun ve gidin
Amansız bir hastalık olsun adı
Dilimde eski güneşlerin tadı
Merdivenler kurduğum yüreğime
Hakikat kokusunu içerek girdim
Yalanları heybeme ektiğim gece
Kimliğime bildiriler serptim
Haydi kalem rükuda dur
Harflere Ka’be yaz
Durma üşenme ne olur
Susmak sana yakışmaz
Telli duvaklı gelin ettim seni
Alnında altın yok
Fakirin parası olmazmış
Şairin hediyesidir namus yongası
Celladıma selam eylerken
Göz kırptığım her bulut
Bana doğacak güneşleri anlatır
Sevda mı ? aldanma yüreğim
Yalan rüyalarda sevda mı olur ?
Kundaktaki bezime işleyen ilahi düstur
O koca yadigar-ı elem
Türküyle dem tutan saz dağarcığım
Gider gelir beni bulur
Öyle ya öpülesidir alnı mabedimin
Sancak dikilmiş kilitli mahreminin
Zincir-bend halkasıdır alemin
Doğruyu gösteren tüm ışıklar
Sabır imanın yarısıdır
Şiirin papatyası...
Gönlümdeki sürgünün mahyası
Özlemle çizilen mapus duvarları
Öfkelenirdim geceleri seni bulamadığımda
Kan kokusu duyardım her solukta
Dünümden vazgeçtimde her anımda
Çınlar sesin bu ebediyetler çağında
Düşlerde bembeyaz âlemde zifir
Ben kendi kendime tutsak
Neredesin be kafir ?
Aşkın milyon yıldır yasak
Semalarında mor bulutlar bulunur
Kerbelası hüzün olanın
Yüreğime gelir matemin yağmurları
Kimsesizlik beni bulur
Olur ya düşersem gurbet ellere
Kemikten duvar ördüğüm günlere
Hatıramı bırakıp da yâd ellere
Sarma yaranı ey nişancı !
Vur beni baştan yarat
Sinemdeki öp öz acı
5.0
100% (4)