0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
924
Okunma

Ne senin gülmeye dermanın var ne benim gözlerine bakmaya ümidim...
Bir ömrün derin izlerini sen dağladın yine sen yakacaksın âteş ile...
Ne seni yazacak kalemim olsun isterim ne de yazımı silecek nefesim
Ama olmuyor anla....
Kar yağarken umutlarıma
Çam kozalaklarını öperek
Bin duaya bin nazlı yavruya
Kızım diyen bir babanın
Özlemi kadar
Derin çıplak bir yoksulluk idi seninkisi
Ve mavi bir ümit kadar dolgun
Yorgun ceketime değmekte olan
Rüzgar...
Karanlık bir el yüreğime değmeli
Vicdanımın meyvesini öyle hissedebilirim
Bir yağmur tanesine saklan gel
Buğulu camlara yorgunluğumuz yansımalı
Kahveyle saçlarına değmeli
Özlediğimiz saatler
Kırılan gül yapraklarına ağıt döşerken bülbüller
Biz hazin sevdanın yol ayrımındaydık sanki
Kendine sürgün bir tutsaklığın
Kara-kahveli sonbaharındaydık
Nefretimizi deniz püskürtüyordu
Gecenin 3’ünde çam kokusuna
Birde soğuk kum tanesine hastaydım
Bulutların rengine eşlik eder
Kestane koyusu saçların
Dalgalarına hapsolmuş gençliğim
Daha ne kadar mutlu olabilirdi ki ?
Topraktan başlamalı sevdamız
Gül fidanları gibi çemenlikten
En dipten derinden
Öyleydi zaten
Dedim ya öyleydi ...
5.0
100% (1)