0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1210
Okunma
Boşuna geçmiş bir zamanın solucanıyım ben
Bir zigona örttüler beni boylu boyunca
40 ayağım niyetine 40 kalbimden vurdular
Öyle ki bir gün bir yerler de hasretinden Sarıkamış’ı tekrar göreceğim diye çok korkuyorum
Zamandan süregelen tüm eksiklikler
Bir yap-bozun parçaları gibi doluşuyor göğüs kafesime
Sesinin kokusu dudaklarımdayken seni sevmekten vazgeçtim ben
Ölü mü dersiniz, kadavra mı dersiniz bilemem
Beni her gün her gece yonttular
Ve bunu dahiyane birkaç karınca yiyen yaptı
Sabredersem bir gün ellerimin uçlarına sen birikeceksin sandım
Sabrettim Moda’nın vitrinlerinde bir manken gibi
Kafkasya’dan Anadolu’ya göç eden Türk’ler yedi beni;
Yedinci günün sonunda ben de yenik düştüm onlara
Eh, elbette kaktüsler canımı yakıyor
Lakin hiçbir zaman öldürmüyor
Bazen çöl soğukları geliyor kalbime
İnanır mısın Sayın Tanrım
Ne bedeviler, ne develer, ne vahalar hayrete düşüyor
Hepsi nafile.
Oysa ben bir Hindu’yum dünyanın en müstesna Hindistan’ında
Sözgelimi her kutsal toprak beni buruşturup atmıştı bir kağıt gibi
Ne kanallar geçtim ah bir bilsen
Kızıldeniz’i ikiye yaran benim!
Yazın kar yağdı gözbebeklerime
Öyle bir yağdı ki Sayın Tanrım bile şaşırdı
Ağlamak girdi sonra yürürlülüğe
Her devlet dairesinde olduğu gibi
Önce Müfettiş, sonra müsteşarlar
Bana dediler uzun uzun
Bana baktılar uzun uzun
Ağlıyorum şimdi hacizden kalan bozuk eşyalar gibi
Sonra arkadan peşi sıra keman ve konçerto çalıyor
Ben birden sağır oluyorum.
Sen gidiyorsun,
Ben hep kimsesiz kalıyorum.
Seni bir gün yolda görürsem
Kalbime gergedanlar geliyor ve boynuz vuruyor
Bir Anka kuşunun yanışı gibi dökülüyor hasretin bir bir yanaklarımdan
Kokun burnumda komşunun nargilesinden bu yana
Rakı var ya rakı,
Dertlerimin mezesiyle koyuyorum masaya
Hazır ol.
Masa üç kişilik
Ben, içimdeki sen ve hasretin
Hangisini avutsam bilemedim
Çünkü avutmak bir öznel bir durumdur
Kiminin acısı kiminin mutluluğudur
Ben de sıkıştıkça ağladım bir bir
Sonra iki iki
Gene de kötü söz söylemeyeceğim sana
Sayın Tanrım biliyor işini.
Çünkü kuşlar ve kediler soğukta üşüyor hep
Nefesimin sonu
Gözlerim ve ellerim
Burnum ve dudaklarım
Hatta gökyüzüm
Hepsi bindiler bugün falan tarihli bir banliyö trenine
Uzak diyarlardan uzak hüzünler çekiyor içim
Yanlarımı Adana’ya bıraktım
Diğer yanlarımı da
Bir tek ismim kaldı İstanbul’da
Ve ben bir çöp kutusuyum artık içi dışından daha temiz olan
Yoktur sineğim yahut böceğim
Hem benim karnımda toktur artık böyle şebekliklere
Çünkü göğsüm ellerim kadar kanlı
Konuşmaksa konuşmak,
Elbette montumu bir iskeleye astıktan sonra konuşacağım
Seni özlemek, konuşmanın yarısıydı zaten
Hele seni sevmek, başlı başına bir konuşmaydı
Lakin gitmen,
Topyekûn intihar ömrüme…