3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1335
Okunma

Eski resimlerdeki dostlar güz kırığı çınarların
heceleyerek dil çıkardığı namuslu bir korkuluk
onca zaman neden gizlendiğimi bilmediğim delikte
nasıl da güçlü patlamalar sonrası eriyor çocukluk
inansaydım ölümün daha acısız bir seçenek olduğuna,
sıvılaşırdı cesedim;
pürüzsüz
güvercin kanı yoğunluğunda
ihanet etmezdim o zaman sığındığım erkekliğime
acıyla karışık,
seçeneği çok az gidişlerin
parmaklarımda kayan vazelini olurdu dilin
oysa dil çıkarıyorsun koca mabede
göğsümde tilki kürkü
kuyruğu yıldızlar serencamesi
emip bırakıyorsun umudun gözlerine sarkmış memesini
karşılık verilmeyecek gibi değil
düş şiddetle büyüyen çocuk,
öksürdükçe zarı yırtılıyor kalbinin
buharlaşan âşk siluetinde
daha derine dağılıyor beynimin hücreleri
büyük konuşmamı istemiyorlar
büyük konuşmamızı
elleri bok kokan şehvet süslü kostümlerini giyiyoruz
nöbet vakti uyuyan şahitleriyiz dünyanın
yırtılan ipek böceği kozası hayal
fırsattan istifade anı yaşıyoruz
ne çok sözcük kırılmış
beklenin ardı sıra, sarılmaların sonbaharı tenin
delişmen arzular hastalıklı
kurtlu sofrasındayız mecâlin
çay bardağı
farz et ki elimden düştü kırıldı
eski bir dostun, eski bir resmi üzerine
yazın nikah kıydığı bahara söylendim
çay bitti
fasıl kapandı
acıyla seçilmiş kelimeler kaldı geriye
bir de yaşlarınla ıslanmış plastik bir bardak
5.0
100% (5)