11
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
1728
Okunma


-unutalım diyorum beyler! bir kaç kişilik değilmiyiz evrende!
oturup güzelce konuşalım
nedendir çocukların çığlığını asışımız gökkuşağına!-
bölünüyor çocuk düşleri uğulduyor erguvanlar gibi
uyumsuz rüzgarla yer değiştiriyor çocuk gözleri
şiddet boşluğuna asılıyor -azarlanmış; koşuyor denize doğru
her akşam martılar silkeleniyor
beyaz ölüm düşende
şüpheli soru parmağını yemeğe başlıyor
yeniden ve çetin savaş sonrası
cam kenarına bırakılmış günler çocuk yüreği çekiyor eteğinden
Beyazıt’ın güvercinleri gibi umarsız
o salgını uçuyor yoksul günceler
diz çöküp ayinlere ikindi gölgeleri
ovamsı boşluğunu okuyor derin mızıka
ağrıyor çağ; geri tepiliyor şehvet
bir el gizli düğümü çözmüş göğsünden; çekiyor sözcükleri bozuk mahzenine
gaz yağıyla ateşliyor çocuk kendi ürettiği şarkıyı buluşturuyor suskun diliyle
düşleri cepkeninde kanatlanıyor bazâra
bu çocuğu tanımazsınız beyler ihtilali eksik
çalkantılı bir akşam isimsizler denizinden geldi
adım başı sirkler varken sunak taşı masalsı yüreğinde
göksel sürahilerden süzüldü sızdı toprağın karasına
çoğaldı saçlarının arasında ak
ve anlaşılmadı korsan gözleri
çünkü ısındıkça açılır saksısında bir lale
bir kaş seğirince çürük, geviş getiren güdü
kireçle söndürür; o yazın gömüsünü
ey çocuk!
ey kol gezen sızıntı!
bir sığınakta ruhumuz kendini gezdirirken
burun buruna tahta atı vahalara sürdük
yitirilmiş bir duygu
kopan sinir
ve Şiirin ötesinde
henüz açılmamış darbeler gördük
sonra
içimizde iktidarsız bir ceset
rüyasında ekmek su gören seni
ter içinde uyandırdık kıpkızıl geceye
sonra;
seni selamlayarak başladık güne
senki ne kadar büyüsen o kadar çocuk.