3
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
1427
Okunma


Kavuşmak ilmindeyiz,
oysa ne giden var ne gelen!
nasıl da dövüşüyor yağmurla yürek,
ümidin dağlara çekilmiş efsaneleri var
bu transın sonu Roma, gözlerimde kül duvar
gaz olup gitmiş sabrı nazlı memleketimin
mevsimlerden kar altında dualar
gözlerimi yakan tütünümün de bir hikayesi olmalı
mahsun, hiç oralı olmamış, hiç başkasının olmamış.
Haçlı kuşatması aralığın matem çıkışları
hangi bahara kalmışsa, hep geç kaldığımı anmışlığım vardır
hâlâ siyah, kömür elleriyle ekmek beklediğim pencere,
gesinin bağından kopartılmış bir kuş gibi, adı serçe,
namını bilmeyenden, görülmemiş bir yangın çıkar yine.
Ah bunun adını koysalar ömür,
ömür de kederinden çekse vapur gibi derinden bir of;
mavilere küfür.
berrak çakılların yüzünde güneş sarısı yaşamak,
sağıma koysam olmaz, soluma asla
bu nasıl basamak?
Daha başka şeyler var,
anlatılmasını istemediğim,
kelimeleri boş vereyim, vereyim de seni anlatmadan durmak...
bir saatliğine huzra
zemheri devamın bir o yanda bir bu yanda
ipsiz bırakıldığım kuyunun dibine ayrılırken
ateşsiz kalmanın tılsımında ilk sevgilerin
nasıl da akşama pay bıraktığı şu nihavendi arasında,
uzak kelimesi seninle manidar,
yakının prangasında.
Ardınca uyuyan güzellerin çiçeklerinden uzağında
bir Çehov öyküsü olmalı bu;
o benle konuşuyor, bende onunla
ama dinleyesi yok bu hayatın.
üşüyorum gözlerinde, dünya; mitralyöz efendi
yolları mı uzatır, bacaklarımı mı ezer kahpe parasıyla
toprağın bağrına gömsem kendimi,
kendimle seni apansız...
biraz anlatabilsek bunu,
birazcık duysa dünya!
Öpüyorum,
şarkılar aynı şeyleri anlatıyor
namuslu bir el biliyorum bu zindanda,
leyli huzruma isyan var,
daha başka şeyler,
seni andıkça!
5.0
100% (16)