0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1045
Okunma
Sen gittin gideli,
evim bile özler oldu
sesini, terini, nefesini.
Sedirin minderleri hüzünle doldu,
sırtının dokusunu arar oldular.
Çarşafların rengi de soldu;
teninin kokusuna hasret kaldılar.
Sessiz, yapayalnız duruyor
mutfağın tezgahında,
ve avucunu özlemle anıyor,
elimde ısınan kadehin
diğer eşi.
Sönmüyor da bir türlü ocağın ateşi,
bırakıp gidişine yanıyor durmadan;
dolapta sebzeler üzüntüden hep çürüdü.
Kapılar gıcırdayarak ağlıyor,
ve çıtırdamıyor artık şöminede yanan ağaçlar,
müziğin sesi de kısıldı,
neşesini yitirdi sanki duvarda dans eden gölgeler…
Nerdeyse tüm eşyalar, tahtalar yasta;
penceremden baktığında,
gökte kayan yıldızlar,
gelip giden bulutlar,
gece doğan yeni ay bile artık bambaşka;
ısnmak için sarındığında,
enzimlerini azdırıp, suratını şişiren
battaniyem de çok pişman…
Hepsi, nerde bizim o altın gülüşlü
kutsal düşlü hatun deyip
söylenir oldular…
Sen hep gel gülüm,
bırakma bizi,
sebepsiz değil bu hüzünüm,
kırma kalbimizi…
5.0
100% (3)