2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1329
Okunma
Sarp yarıklarla dolu avuçlarıma dökülen gözyaşlarıyla
boğuluyor susamış yüreğim.
Kanalları kandan bir nehir gibi yıkıyor
göllenen aşkın son kırıntılarını avuç içlerim.
Ve içe dönsün evet! O elleri kanlı ay kesiği gözlerin
ve ruhuna karanlık bir tufan gibi indirsin
yok edici suları, gönül küreğim.
Bir zaman, o avuçların içinde,
ellerinde büyüyen çiçeklerdi
seherde karlı dağların üstünü gölgeleyen;
ne bulutlarda bir melek
ne göklerin dünyasında bir derya
ne de arşa kurulmuş bir kral kadar efkarlıydık sevgilim.
Sonsuz yönünde erenlerin, daim olan an ile noktalanan
soluksuz cümleler gibiydik.
Geçitsiz mescitlere çevrildi artık her perdesi
hayatın
ve ele geçirildi
doğum ile ölüm arasında yazılan her sahnesi kaderlerin.
Acı;
gerçek bir yoldaş kadar yakın gönül edebiyatına
ve acı, bir cennet kadar da yakın yalnızlık pınarına.
Hala, mutluluğu satınalmak için uğraşıyor bedenler
oysa her toprağa değen alnın kader çizgisi,
çekilen her tesbih tanesi
ve kıyama duran her gövdenin pervanesi
aynı yönde şaşıyor…
Doğurmamış ve doğmamış yüce bir babanın öksüz evlatları gibi
evrenin sonsuz salıncağında devinen bu bedenler
satılık aşklar kadar talepkar;
ve ancak veresiye bir hesap kadar bu aşka tutkundurlar….
5.0
100% (2)