4
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1428
Okunma
Puslu bir geceydi,
dışarıda bir parya inledi.
Sesi öyle boğuk, öyle acıyla doluydu ki
karşımki cama yansıyan
boğazın ışıkları bile
titredi.
Evim Cihangir’deydi;
ötede boğazın ışıltılı seması,
arkada barların mutluluk edası...
Birbirini avlayan, aldatan, soyan, bıçaklayanın,
hüküm sürerdi
ürpertici hırsı.
İşleri çoktu ama
gevezelikleri kadar yaptıkları
çok iş yoktu.
Aşkı unuttukları sanki bin yıl olmuştu.
Maddenin şehveti
gönülleri doldurmuştu.
İşte yaşanan böyle bir zamandı.
Kahramanımız,
içine ozanın ruhu girmiş,
yorgun bir adamdı.
Yalnızlık, onun alnına dizilmiş
vazgeçilmez bir gamdı.
Karşı kıyıda,
birbirinin üstüne abanmış binaların,
pusun ardında parıldayan ışıklarından
çevirdim gözlerimi.
Sigaramı yaktım, ceketimi aldım, kapıyı açtım.
Görünmeyen bir ufka dalmış düşüncelerden kaçtım.
Ilık bir güz rüzgarıydı şimdi genzimi dolduran
ve beton yığınların arasında,
o yama gibi duran yeşilliklere bırakılmış çöplerin kokusu,
karanlık köşelere sinmiş sidik kokusu,
bacalardan yükselen
yanık et kokusu...
Dar sokaklar boyunca,
loş fenerlerin yansıdığı
arnavut kaldırımlarının üstünde yankılanan,
sivri topukların sesiydi.
Bir sokak kapısının kovuğunda şehvetle inleyen,
kimbilir, hangi karşılıksız aşkın hevesiydi.
Galata’nın arka sokağında,
bir vitrinin önünde durdu.
Vitrinin sergisinde yalnız
bir çift ebruli pabuç gözüne vurdu.
Pabucun sarı fiyonkları vardı,
belliki, el kadar narin bir çift ayak için tasarlandı.
Dükkanın kapısına dokunan eli
kapıyı hafifçe araladı.
Gecenin bu saatinde kapısı açık bir dükkanın
ne işi vardı?
Biraz merak, biraz da arsızlığın cilvesi,
heyecanla, vitrininde ebruli pabuçlar sergilenmiş dükkana daldı.
İçinde bulunduğu mini minnacık,
bomboş bir alandı;
etrafta küflenmiş tahta kokusu ve fare tıkırtıları vardı.
Bu anamalcı dünyada
Beyoğlu’nda bir dükkan,
nasıl bom boş kaldı?
Birden kulağımda fısıltıyla konuşan
yükses bir ses,
“Vay anam vay! Adama bak vay!” dedi bir nefes.
Korkuyla ürperdi çarpıntılı kalbim;
kitlenip titredi, soğuk soğuk
terledi tüm bedenim.
Uyandım üç kuruşluk, çatlak megafondan
çıkan ezanın sesiyle.
Anladım ki gördüğüm kara bir rüyaydı.
Aslında, ne pis kokulu sokaklar ne de aşksız yalan bir dünya vardı.
Sadece, alnıma dizilmiş gam,
aklımda sarı fiyonklu ebruli pabuçlar kaldı...
5.0
100% (7)