10
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
2052
Okunma

adım adım yürüyordu yokluğun
bir aralık sabahı
ardından bakan gözlerim
ayrılık kokuyordu
yalancı güneşler yaslanırken omuzlarıma
kürek kemikleri sızlıyordu
kara kışın
saçlarımdan asarken kendimi
ulu orta
sokağın kıyısındaki hayat lambasına
sen gidiyordun
uğultulu sessizlikler geçiyordu yanımdan
yalnız kalabalıkların kahkahaları çınlıyordu kulaklarımda
sen d u y m u y o r d u n
anneannem sesleniyordu
bilinçaltımın bilinçsiz köşelerinden
tövbe de kuzum
tövbe de hüznüm
bembeyaz yanaklarından akıyordu
cennet ayetleri
az ileriden gülümsüyordu erik ağacım
dallarında salıncağım
yapraklarında kızım
sen giderken ben yalnızdım
anlamsızdım…
sen giderken...
nefes nefese kalmıştı dudaklarım
ölü kelimeler sarmıştı ağız boşluğumu
selası duyuluyordu yalnızlığın
kendini vururken parmaklarım
kuşlar geçiyordu penceremin önünden
gölgelerini topluyordu yerden akasyalar
toprak taş kesmişti
acıtmıyordu ayak tabanlarımı yollar
sen giderken
hangi kelimeye sığınsam
sen kokuyordu
ölümü kokluyordu
dudaklarımda buğusu tüten zaman
uzaktık...
evet çokça uzak
yüzün yüzüme düştüğünde
denizi olmayan şehirler gibiydik
yokluğun alfabesinde
acının dilinde
kasırgalar kopmuştu
şehirsiz ülkelerimizde
bu yüzden
suskun harfler gömdük
tenimizin derinliklerine…
canını cehennemden almış
bu yaşam ırmağında
zaten yoktu aşk diye akan bir kelime
inan
deli saçması
akıl hastası
dilimin değirmenlerinde öğütülen
cinnet vakitleriydi zaman…
şimdi inandın mı ?...
seni sevdiğime
saçlarımın şarkısını kestim
en tiz yerinde
gidişine kurban olsun diye
adaklar adadım dönüşüne
şimdi inandın mı ?...
yüzün açtı mı rengini
kelimelerin güldü mü ?...
ruhun ve bedinin arasındaki e l ç i
dün gece öldü mü ?...
(( elçin ))
5.0
100% (21)