4
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
1226
Okunma
Bir kadın ;
Dokunmaya dönüşüyordu belki de
acıyla
şuh bir şehirde dudaklarını boyuyordu sokakların ruh kırgınlıklarıyla
aşk kaldırımları tazeliyordu oysa ki sabaha doğru
gün tüm dostlukları içiyordu meme uçlarıyla
ıslak bir çarşafa sarılıp uyuyorken bazen
bazen kaçıp kurtulamadığında öpüyordu cehennemini
o en çok sır olmayı seviyordu
bir bedende iz bırakmış giderken
bir ruhu sonsuzluğa asmış
içi boş insansız bir ülkeye demokrasiyi hediye etmiş gibi
uzaklaşıyordu arkasına bile bakmadan
ardından
her şair kendi şiirinde yanılıyordu biraz
meydanlardan güvercinler ansızın havalandığında
deniz kıyısına ulaşan bir dalga tuz tadıyla boynuna sarıldığında
vapurlar mesailerini tamamladığında
tren rayları sustuğunda
çakıl taşları parlamadığında
gecenin sessizliğinde
ciğerlerinden nikotini gökyüzüne özgür bıraktığında
ayakları çıplakken
üşüdüğünde
her şiir biraz ona yanılıyordu
bütün periler kurşuna diziliyordu biraz
kelebek ölülerinin arasından geçerken düşünceler
yeni bir sayfada öldürüyordu kaldırımları
tüm katiller masumdu o anlarda
tüm cinayetler sonsuzluğa mülteciydi
sözlerinin içine kusa kusa beyaz bir sayfaya tebessüm ediyordu
on farklı ölüye dönüştüğünde, on ayrı filmin tek bir tekrarı
her dokunduğu tende eriyen bir buzul kütlesi gibiydi
seviştikçe soğuk sulara karışıyordu
içinde aşk hüzünlerinin tabiatı
her şair biraz onun yaprağı
her şiir biraz ona sonbahar bakıyordu
Bir adam ;
Savaştan yeni çıkmış bir şehrin yıkık duvarları gibi bakıyordu
ruhunda binlerce fosil kelime yatıyordu
gölge ustasıydı
dokunmaktan korkuyordu belki de zamansızlığa
müziğe sağır sevişiyordu
dudakları şair mezarlığı kadar inançlıydı
duasız bir ıslaklıkla besliyordu her şiirin kemiklerini
yaşama sorduğu tüm soruların cevabını almış gibiydi
avuçlarında masalların nasırlı haritası
gerçeğiyle yüzleşiyordu
kırık aynaların arasında kaybolan şehvet alfabesinde bir harf gibiydi
her şiir biraz ona susuyordu
her şair biraz ona kibirli
göbek taşına mahkûm kelimelerle terliyordu
yeni her sayfada ölen aşkları okudukça
alçakgönüllülüğü öldüren orospulukları taklit eden
makyajsız ve kadrajsız palyaçolara ağlıyordu
çorabı kaçmış bir dünyanın dışında tutunuyordu belki de duygulara
her nefes biraz onun terkettiği yatak odası karanlığı
her ses bugün onun unuttuğu bir dildi
hala o dallara tutunmuş bekleyen çocuğun
direnen hikayesindeydi gözleri belki de
ben gökyüzüyüm diyordu ...
.