18
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
3080
Okunma


Kötü gözle bakma bana öyle ulu orta
hiçbir gözle aşağılamadım ben seni,
bir hiç gözüyle bakmaktan başka.
Saçına kuyruklu yıldız takmış
peşimden koşuyorsun,
birikmiş ağız kokundan
çeşit çeşit insancıklar yayılıyor yeryüzüne,
biri gelip konuyor omzuma
kırbaçlıyor ruhumu, sürmek isteyerek ateşine.
Nem oranı yüksek bu gecede
İstanbul’un boğazına niyetlenmiştik,
boğazımıza dizildi İstanbul.
Kirli hayallerine asmışsın bedenimi
Boşuna çırpınma sana açılmayacak gözlerim
yalnız sorgulamak için açılır belki
hiçbir zaman, hiçbir yerde çözümlenemeyecek
sendeki bu sır.
Oysa; kapağında çocukların gülümsediği
kalın bir kitabın satır aralarında,
altı çizilmiş bir cümlede buluşmak isterdim seninle
yani, henüz kurulmamış bir ülkenin başkentinde
belki bir deniz kenarında düşlerken yaşamayı
sorgusuz sualsiz, sırt sırta ölmek olurdu umudum.
Sen ki ucuz sevişmelerin eskittiği ağır akşamlara alışıksın
Seni benden çıkarıyorum
çorabı kaçık üzüntülerini atıyorum içime
kümeleniyor boş sevinçlerin
gecenin yırtmacından yukarı bakıyorsun
beni bulmak için
kendinden geriye sayıyorsun öylece
tarihte yargılanıyorsun.
Hücre ve sürgünde
vakitsiz işkence odalarında
prangalarda buluyorum seni,
sıradan bir hastanenin en beter köşesinde bazen…
...
Yürüyebilir misin sen ardına bakmadan
umursayarak,
birazcık da olsa, beni, seni.
Bilirsin, gitmek bazen
geride kalanların rahatı içindir.