6
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1140
Okunma

Okul yolunda
yürüyüşümüzün biçimsiz duruşu vardı
bir hüzün saklıydı tarih kitabımda
adını yazmıştım arka kapağına: Verda…
Karın tokluğuna bakışmıştık
kaçırıp kendimizi,
meydanda, binlerin arasından bulup
ve tutup dudaklarında
yasak bir sloganı sahiplenmiştik.
Oysa mülkümüz mü vardı düşlerimizden başka
kısa metrajlı bir filmin tam da ortasına gelmiştik
veda sahnesi etkilemişti bizi en çok
sokulacakken kusurlu bir hareketle birbirimize,
yere bin parça düştü yüzümden.
karanlıktan uzanan iki çift eldi seni benden alan
gözyaşı şelalesiyle akıp gittin
üzgün bakışlarda şimşekler çaktı ardından
boşandı gökyüzü, vuruldum
çöküverdim ah Verda…
İşkence odalarında, gece boyunca köpek ulumaları hiç durmadı
Kanla noktalandı düşlerim ceylan gözlerinde…
Bir dolu çocuklardık
her yerde rastlanabilecek,
hem de tek;
her bir insan kadar!
Büyüsek de ağaçların üzerinden inmedik
her nefes alan, sevgilimiz olabilirdi
yalnızca soluğunu ense kökümüzde hissetmekten.
Bir hayat çünkü yalındı yine bir başka hayat kadar…
Bir an yakılan bir kitapta hayatın yüreği
bir başka an ilk kez öpülen bir kızdır
ya da bir babanın okuma öğrettiği çocuk üstüne
eğilen bedeni.
Sıcak ve camları buğulu bir oda
nasıl ayrılır güneşli kıyılardan,
birinde vazodadır çiçekler, öbüründe bahçelerde
birinde şarkılar yoğunlaştırır bir ânı,
içimizi dolduran sonsuzluk yollara iter öbüründe.
Aşkın yerini aradık hayatta dönüp dolaşıp,
oysa hayatın kendisiydi aşk
dalından kopan bir zeytin tanesindeki acılık.
Altına yatsam ağacının, gökler sevdiğimin gözleriyle dolar
çocuk gözyaşlarının ışığıdır yıldızlar.
Ah, daha anlamadan hayatı
yirmilerde konup göcen öpüşler gibi
çalındı hayatlarımız...