27
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
3463
Okunma


Geçmese ensesine tüm vazgeçişlerin soluksuz güneş
Zorba vedaları suya katan ıslık
Dönmese gözlerime
Süzülsem tövbe sarnıçlarının şahikasından
Kefaret serinliğinde
Çözülse kar gülüşü çehremden
Çiğ ateşiyle…
Mevlana’nın Şemse döndüğü yerde
Düşsem şiraze goncasına
Bir buğu sözle
Azıksız çoğalsam sonra
Lavanta kokulu rüzgâr esrimesiyle…
Terli bir imgenin derinliğinde
Bir dünya hıçkırıyor çatal yürek şairler
Batıyor bıçak bıçak adımlarıma yaşı kirpiklerinin
Neydi dönencesinde tutuklu kalınan
Ayrılık mı ?
Ölüm mü?
Yarım kalınmışlık mı?
Öteki’nin gizli ağıdında
Beriki’nin körleşen izanımı?
Yüreği yaşından büyük çocuklar düşüyor gözlerime
İki kaşı arasında yazgının amansız
Issız soluğu
Gece bakışı
Bir terennümü sayıklıyor
Heybesinde küf kokusu…
Kalabalık ağızlar-ki herkesin bir ağzı var-
Tuz basan yaralara
Ahirlik aynalara yansı düşüyor
Ve büyüyor gök uykusuz hecelerde
Gece boylarının veryansın gazeliyle…
Hiç kimsesiz vedalarına sarındıkça kimseler
Zifiri artıyor duvar diplerinde
Dudaklarını yiyen suskunlukların
Dilinde bin hale ile
Mürekkep döküyor parmaklar beyaz sayfaya
Başka bir bulut arıyor o vakit her göz
İç çekişine…
Ne güz yanığı ne kırağı buzulu ,tenha bir ıslık var tüm şiirlerde...