7
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
2155
Okunma

birkaç gölge kıpırdadı iki büklüm,
oluk gibi yağan yağmurun altında
sırtlarında gizledikleri mutluluk pelerinleri yoktu.
Suratlarından akan sular boyunlarından damlarken
gıcırdıyordu nefesleri
karalar giyinmiş yorgun atların solukları gibi
yağmurdan korunmak için başlarını öne eğmişler
Çevrelerini kuşatıp ısıtan
cam kutuda yanan mumun kör ışığı,
annelerinin fırında pişirdiği sıcacık ekmek kokusu
yâda üstlerine örülmüş bir hırka
pencerenin kenarında
rüzgârın ıslığını duysalar...
Titremeyle gelen ayak sesleri
arkalarında bir iz bırakmıyordu.
İsim mi?
Bu hayattan göçüp gittiklerinde
bir avuç toprak olup kaybolmak..
Sinmişliğin korkusuyla mı? Yoksa
Soğukluğun titremesi mi?
Büzüldüler koyun koyuna
aç, hayalci, mağrur, utangaç...
Gözü delen şimşekler karanlıkla örülmüş geceyi aydınlatırken,
duvar diplerinde saçak altlarında nöbet tutan
elleri buz kesmiş küçük süvarilerdi onlar.
Tutunacak
İstanbul’un erguvan renkleri yoktu ceplerinde...
Ümmühan YILDIZ.