7
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2015
Okunma
Buharlaşan şehrin sendromuydu rüyasız kalmak
Su, ağaç, çiçek, kuşlar ve çocuklar...
Buhar olup uçuyordu her şey.
Bir tek taşlar ağırdı yerinde.
Kara yazgılı yağız bir adamın çöktüğü
Duvar dibinde birkaç umut kırıntısı…
Bıyıklarında terlemiş derin düşüncelere
Mendil yumuşaklığında darbe…
Bir de ensesinden öpen merhameti güya!
Kısık gözlerle baktığı güneşe sitem, dudaklarında,
“Bir hiç olup karışsam havaya, hafiflesem şöyle bir”
Başka türlü çekilmez bu dünya yükü, kim bilir.
Balkonuna astığı beyaz çarşaflarda
Hangi hayalini kurutuyor genç kadın?
Parkların yosunlu süs havuzlarında batmış kağıt gemiler,
Hangi çocuğun sevinci?
Trenlerin kızgın vagonları kaç sevdanın kanına girecek?
Bavullarda kaçırılan mutlu günler tohumu
Çatlar mı çorak yazılarda?
Bezgin bir ruhla birbirine değen bedenler geçiyor caddelerden
Herbiri kendi yalnızlık dehlizinde âmâyı oynuyor.
Gökyüzü; ağaç, çiçek, çocuk dolu oysa…
Kimse görmüyor.
5.0
100% (5)