9
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2100
Okunma

AMASYAYA AİT BİR ÇOK AŞK HİKAYESİ VE EFSANESİ VARDIR, İŞTE ONLARDAN BAZILARI:
AYNALI MAĞARA EFSANESİ
Güzelce Kız, bir kral kızıdır. Dünyalar güzelidir. O kadar güzeldir ki; görenler dayanamaz, yıldırım düşmüş gibi kendilerinden geçerler. Bu yüzden genç kız, hep peçeli gezer, güzel yüzünü kimseye gösteremez.
Artık zamanı gelmiştir diye düşünen babası, dört bir yana haberciler çıkarır kızını evlendirecektir ama kim kızının peçesini açıp güzelliğine dayanır, onu dünya gözüyle seyredebilirse kızını ona verecektir.
Bu çağrıya yedi iklim, dört bucaktan şehzadeler, vezir çocukları, dünya zenginleri, yiğitler, bilginler, kısacası gençliğine, bilek gücüne güvenenler dört nala Amasya’ya gelirler.
Amasya meydanında kurulan özel bölümde bulunan Güzelce Kız bekleyedursun. Kendine güvenen delikanlılar cesaretlerini toplayamaz, yanına yaklaşan ise peçesini kaldırmak istediğinde eli titrer, dizlerinin bağı çözülür. Bu sahneler günlerce devam eder. Bir gün fakir mi fakir, ama yiğit mi yiğit, gerçekten güzel, alımlı bir delikanlı “Ben de şansımı denemek istiyorum!” diye destur alıp tahtın yanına yaklaşır. Herkesin şaşkın bakışları arasında hiç vakit geçirmeden Güzelce Kız’ın peçesini kaldırır. O an öyle bir elektriklenme olur ki, bir aydınlanma, bir alev, bir ateş sarar etrafı. Kimse ne olduğunu anlayamaz. Meydanda bulunanlar korkudan yerlere kapanır. Sonra, sonsuz bir sessizlik içinden kömür kesilir iki genç, yan yana uzanmış şekilde.
İki gencin cesedi, şehre yakın yerdeki bağ ve bahçelikler yanında bulunan kaya mezar içinde iki ayrı odaya gömülür. Bu kaya mezarının dışı güneşle birlikte Güzelce Kız’ın yüzü gibi parlamaya başlar. Bu parlaklığından dolayı da, daha sonra kaya mezarın adı " Aynalı Mağara" diye ünlenir.
AMASYA’YA AİT "TEK KAPI" ADLI TÜRKÜNÜN HİKAYESİ
Mehmet Hulusi Bey, zengin ve asil bir ailenin oğludur. Günün birinde Gürcü Emin efendi adlı bir kuyumcunun kızına âşık olur. Kız da bu aşka karşılık verir. Kızın anne ve babası evlenmelerine râzı olsa da Hulusi’in ailesi bu evliliğe karşı çıkar. Kız derdinden verem olur ve ölür, Amasya’nın Küpceğiz mevkisinde Kaşukpınarı denilen yere defnedilir. Bir süre sonra Hulusi de bu acıya dayanamayarak ölür. Vasiyeti üzerine aynı yere defnedilir. Hulusinin babası oğlunun ölümünden kendini sorumlu tutar ve bu türküyü yakar.
Tek kapıdan çıktım yüzüm peçeli
Ahbaplar oturmuş iki geçeli
Hulusim de alnı sıra perçemli
Neyleyim dünyada dünya malını
Gönül arzu ediyor eski halini
Dağdan yuvarlandı kayalarımız
Gam ile yoğruldu mayalarımız
N’ola taş doğuraydı analarımız
Neyleyim dünyada dünya malını
Gönül arzu ediyor eski halini
Mezarımı Helvacı’ya eşsinler
Al yeşili üzerime örtsünler
Gelen geçen yazık olmuş desinler
Neyleyim dünyada dünya malını
Gönül arzu ediyor eski halini
FERHAT İLE ŞİRİN HİKAYESİ
Herkesce malum.
MİHRİ HATUN
Divan edebiyatının ilk kadın şairi olarak bilinen Mihri hatun Amasyalıdır. İskender Çelebi’ye duyduğu platonik aşk ve üzerine yazdığı şiirlerle sembol olmuştur.
AFET KIRAT ABLAMA SEVGİLERLE...
Bir tren sesi böler, şehrin ıssızlığını,
Dağlarda feryad kopar, yankısını duyanda.
Uzar gizli âh u zâr, başında acı sevda,
Yâd eder geçmişini, açar yalnızlığını.
Hicran türkülerinde nehir akar gözünden,
Hüzünlü nice aşka, şiir yakar özünden.
Evvel zaman öncesi, yazgısı aşk payesi,
Dağların arasında, saklı cennet Amasya.
Adem Nebi burada, kansa “yasak meyva”ya,
Ebedi yaşanırdı, aşkın ilk hikayesi.
Yaratanın takdiri, burası Şehr-i Şirin,
Suyunda, toprağında aşk vardır bu iklimin.
Ferhat’ın hayâlinden bir “Şirin”ce yâr geçer.
Sûz-ı cihan denilse, dil lâl ü ebkem kalır.
Nakkaş’ın kaleminde, gün gün tâkât azalır.
Yanar sevda közünde, dağlarda vuslat biçer.
Külüngünün sesine uğrun uğrun gelen kim?
Al ve beyaz güllerde, aşk açar mevsim mevsim.
Meclis-i Şuârâ’da şiir gözlü bir kadın;
İmbikten süzülür ruh, zarâfeti yanında.
Kelâm hüsnü ânında, ince ince yanar da,
Derd ü gamı okunur vuslatsız baharların.
Mihri’nin gönlünde aşk, ebedi bir hicrandır,
Amasya, kaderine sevda üflenen cândır.
Aynalı Mağara’da aşk dilinden söylence,
Taşır dünden bugüne kalbe düşen sevdayı.
Ağlar incir kuşları, anlatır can fedâyı,
Güneş öper alnından, mağarayı ilk önce.
Kızın adı “Güzelce”, efsaneye nam olur,
Asırlar geçse bile, nârı serencam olur.
Dinleyenin kalbine köz gibi ağıt düşer,
İnceden bir âh çeker Hulusi’yi her duyan.
Gürcüler güzeline gönlü kayar nâgehan,
Yalan olur murâdı, nerde aşk orada şer.
Tatlı canından geçer, yazık iki sevdalı,
Ömür bütün cânânsa, “neylenir dünya malı?”
Bu şehr içre solunur, sevdaların içlisi.
Bir musıkı duyulur, aşkla kabarır gönül,
İkliminde mümkündür, gözyaşına tahammül,
Ağlayıp inleyeni, cihanın sevinçlisi.
Duy ruhunda bu şehrin, bitmeyen şarkısını,
Geçmişten geleceğe, sevdanın yankısını.
Bir tren sesi böler, maziyi hayâlimde,
Son kez bakışlarımla şehrimi kucaklarım.
Yaşadıkça; Amasya’m, sevdana giriftârım,
Sar beni şefkatinle; ömrümde, ecelimde.
Kubbelerin altında, ersem kutlu visale,
Ebedi bir âleme, uyansam aşkın ile.
OLCAY GÖKÇE (AMASYA/2011)
5.0
100% (4)