2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1384
Okunma

Yine ağır bir barut kokusu var Zilan
Kekik kokularına karışmış!
Ve gökten yağıyor
Şerha şerha bir ölüm.
Aklım firarda
Bozkırlarımın buğday tenli çocuklarının
Dudaklarında kırılmış bir tebessüm…
Ölü boranlar düşüyor ağaçlardan.
İçerde bir yangın…
Kan akıyor pınarlardan.
Bu nasıl bir mahşer,
Hangi kavmin laneti bize miras kalan?
Hangi günahtı ki,
Cezası bir ömre bile sığdırılamayan?
Yoksa Kabil ile Habil mi hortladı?
Kardeş değil mi kardeşi vuran, Zilan?
Daha kaç körpe bedeni vereceğiz toprağa,
Kaç ana boynu bükük
Her gün ölüme açacak gözlerini?
Kınalı elleriyle sevdalarını bekleyen gelinler
Al yazma yerine hep karalar mı bağlayacak?
Bu nasıl bir denge,
Nasıl bir çelişki?
Bütün lisanlarda ölümün rengi aynı değil mi?
Ah benim kara bahtlı analarım!
Kürt’ü Türk’ü
Adem ile Havva’dan değil mi?
Ve çoğaldıkça sor(g)ular
Dirhem dirhem eriyorum.
Bir yandan üşürken
Bir yandan yanıyorum.
Eskiden renk renk uçurtmalar
Dalgalanırdı semâda.
Uçurtmaları da vurdular
Artık bilye oynamıyor çocuklar.
Ellerinde oyuncak kalaşnikoflar…
Son dakika haberleri
Hep ölüm kusuyor.
Başlar ve ayaklar yer değiştirmişler,
Palazlanıyor kan emiciler topraklarımda.
Ve bedenim çapraz ateşte
Boğazım düğüm düğüm
Canhıraş ağıtlar yakıyor annem.
Kaç katmanlı bu dünyadaki cehennem?
Ne zaman kızıla boyandı gökyüzü Zilan?
Üç maymunu mu oynuyor insan(cık)lar?
Kör olan talih mi?
Sağır mı çığırtkanlar?
Dilsiz mi isyanlar?
Yalan
yalan
yalan…
Zilan!
Necat USLU
5.0
100% (4)