33
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
3876
Okunma


bu gün iade-i ziyaretindeyim dostlar keyfe kederimin
sakın sormayın yolculuk nereye
biliyorsam eğer cevabını ne olayım
yoksa söylemez miyim
nedense sabahtan beri
alıp başımı Boğaziçi’ne savruldum
köhne bir şirket-i hayriye vapuru misaliyim
bir iskele İstinye
bir sancak Kanlıca
oh...iyot yüklü güvertede rüzgâr misali
iki yaka arasında başıboş zig-zaglar çizmekteyim
mis gibiyim
ilk ziyaret doğduğum köye
küfür kafir hakkımı mahfuz tutup
onyedi yaşımla bir görüşmeliyim
ah...
ben beni nasıl özledim
o uzaktan görünene dek
birden aklıma esti
üstümdeki başımdaki olanca hasreti sevdayı derdi kederi
Emirgân’ın asırlık çınarlarına emanet ettim
bir rahatladım
bir hafifledim ki
keyfime değmeyin
iade-i ziyaretin güzergâhı yok adresi yok demiştim
Çengelköy’e mi
Yeniköy’e mi bilinmez
serseri mayın misaliyim
varsayın ki
Vaniköy’ sırtlarında bilmem hangi sokakta saklı
bir köşk bahçesinin süslü işçiliği henüz yitmemiş
lâkin boyasız demir kapısını beğendim
gıcırtılı paslı kol demirini itip
bir hayalet gibi içeri girer miyim
girerim
sonra
(yaz güneşinden baygın kertenkeleye ecel teri döktüren besili bir tekir gibi)
sessiz sedasız
yosunlu taş basamakları tembelce çıkıp
ön bahçeye geçmez miyim
geçerim
hadi o şatafatlı oymalı kapıya yükselen
aşınmış mermer basamakları da çıktım
üstelik o kararmış kocaman tunç halkayı da tak tak vurdum diyelim
içerde kapıya koşturan bir kalfa kadın
yeni yetme bir kuzen
ya da bir yeni gelinin telaşlı ayak seslerini duyar mıyım
hayır
ah ne yazık hayır
kimsecikler yoktur elbet
bir hoşgeldin
nerelerdeydin bunca zaman diyen olmayacak
bilmez miyim
öyleyse şimdi ben
hınzırca bir kararla gemi azıya alıp
boyası dökülmüş rutubet yeniği
bir vakitler kar beyaz olan panjurları kirpiğimle aralayıp
kırık camlardan içeri bir hırsız hüneriyle
süzülür girmez miyim
girerim
ümitsizce bir şeyler ümid ederek
tozlu aynalara serin serin gülümseyen pembe taşlı holde
yarı açık boş odaların eşiklerinde biriken ruhlar gibi
maziyi içime çekmez miyim
çekerim
güneşle beraber doğup batmaya âşina olmayan gözlerim
yavaştan alışınca terkedilmişliğin loşluğuna
bekleyişin aşınmış kurt yeniği merdivenlerini bir bir sayarak
geniş balkonlu misafir odasının tam ortasına mıhlanıp
külü içinde unutulmuş pirinç bir mangal gibi
mangal yüreğimde ne varsa
ortalığa bir bir dökmezmiyim
dökerim
kimi amâ
kimi lal
sefil
zelil
alil
ve ne yazık hepsi
benim ipe sapa gelmez hengâmımdan malül
ayaklarımın dibine yığılan yığılana
dökülen döküne
şimdi ben
sarılıp teker teker hepsine
okşayıp öperek iki gözüm iki çeşme
okkalı bir nedâmetle af dileyip
helâllik istemez miyim
isterim
iade-i ziyaretindeyim bu gün
dünden kalan hikâyemin
ve gördüm ki
yerlerde sürünür göstermelik metanet hallerim
topladım zorladım cümle sevabımı
günahımı defterden silmeye yettiremedim
ten kafeste şakıyan nefs bülbünü bir türlü azledemedim
ben bana ettiğimin cezasına hükümden acizim
yetmedi kendimi kendime kâbus ettiğim
ey benim gönlümü viran eden hasretim
kârdır neresinden dönülse mihnetinin
nasıl da eğlendin
nasıl da oynattın beni üç telli sazla onlarca mevsim
ne demiş atalar
nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
şimdi ben seni unutmaların o dehşetli şamarıyla evire çevire
dövmez miyim
döverim
akşamın ılık esintisinin peşine düşen saçlarım
ve zil çalan eteklerimle
şimdi bir nebze hafiflemiş olarak Emirgân’a dönmeliyim
vakt-i kerahattir
o sırdaş Çınaraltı’nda
şöyle Kanlıca’ya doğru oturup
mis kokulu demli bir çay içmez miyim
içerim
bu günlük iade-i ziyaretim bitti dostlar
yarına Allah Kerîm....
CEYDA GÖRK