6
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
3414
Okunma
"is" tutan yüzüme
"tan" ağarınca
"bul" karanlıkta ziyâyı
istanbul
kubbelerde yükselen masumiyet
kirli ağızları emziren meme
maneviyatın efendisi
medeniyetin şefkâtli annesi
istanbul
elif elif uzanır
gökkubbenin tâ kalbine minâreler
bir rüzgâr alıp götürür ansızın vakti
ah yaralı kaldırımlar!
yoksul sokaklarda dinlenen hüznün çilesi
bacalarda soğuyan bedelsiz esaret
eşiklerde güneşin dönüşen yüzü
ay aydınlığında mirâca uzanan merdiven
ah şu hayatı ikiye bölen keskin bıçak!
dilerim iyi tarafı hep sende kalsın istanbul
evlerde eşyaların tenha ruhu
arınır zamanın akışında
bambaşka bir mefhûmdur
zaman istanbul’da
...ve camlarda eriyen münzevî buğu
gözlerimden aşağı inen şeffaf perde
unutulmuş her taşın başında samimi bir dûa
istanbul’da devâdır cümle derde
bekliyorum kapında şehirlerin en ulusu
elimde firdevs’in anahtarı
oysa arınıyorum ben her ilâhi yapında
anahtarlar açamaz sen olmasan içerde
biliyorum
nûrdan köprüler kuruluyor
gönlümün iki ucunda
sana gidip senden geliyorum
cennete girip çıkar gibi
içime cenneti sokar gibi
ah istanbul!
adını anan her mübarek ağzı öpseydim
nebî’nin dilindeki müjdenin hatırına
ulubatlı hasan gibi burçlarına sancak dikseydim
müjdelerin yeline kapılıp -düşüncesiz- sende ölseydim
şimdi bir kuru yel esiyor kuzeyden
güneyde balıkçılar oltalarına gem takıyor
doğu’nun gizemi kelepçeleniyor bahtıma
batı’nın sönen ışığında eriyorum
tut elimden istanbul!
dolu dizgin koşalım fatih’e
bir mübarek söz için
kıtalar aşalım gelelim yeniden kapına
surların böğründe çılgın bir top uğultusu
topkapı’dan selam edelim yeniden
seni yeniden fethedelim
seni yeniden
seni
5.0
100% (8)