17
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2666
Okunma

çelik parıltılı
keskin
kara saplı bir bıçak gibiydi gidişin
insafsız
ve yok edici
nefes nefes acı
nefes nefes zulüm
ve kahredici ölüm gibiydi
ölüm gibiydi evet
ardında
simsiyah bir sonsuzluk bıraktığını
hiç ertelenmeyecek kadar kesin
ve karşı konulamaz olduğunu bilerek gelen
alıp götüren ölüm gibiydi
başka tarifi yoktu ki bu boşluğun
tutunacak tek dal bırakmayan
göz gözü görmez bu katran karanlığı
ve ardındaki yalnızlığı
bu aciz kalemim
başka nasıl tasvir edebilirdi
...
tevekkül
sabır
sükûn
ve sükût
o sonsuz
ve "her şey " olan "hiç"likte bir başıma
noktaydım
zerreydim
ve büyüme çabasından vazgeçmiş bir hücreydim
içimde taşıyordum hasretin çekirdeğini
ağıtlar yakmıyordum ardından hayret
gözyaşları dökmüyordum sel gibi
yalnızca
o yarım ve yorgun
bir kaç saat çaldığım
uyku denilen mabedin loşluğunda
her sefer
aynı resmi görüyordum
bir sır gibi
ne yana dönsem
o resim çıkıyordu karşıma
yüzü
gözleri dudakları
saçları sen
ve fısıldar gibi tekrarladığı
iki kelimeyle aralanıyordu dudakların
sesinde hazin hikayemizin serencamı gizliydi
"beni unutma"....
"unutma beni"...
her fısıltın bir balyoz
bir gürz gibi çarpıyordu yüreğime
uğultuyla çoğalıyordu sadası
yankılar bırakıyordu
bir mıh gibi saplanıp
paramparça ediyordu yüreğimi
deli gibi fırlıyordum yatağımdan seher vakitleri
kör kuşlar gibi savruluyordum
camlara çarpa çarpa
bin parçaya bölüyordum kendimi
artık iflah olmazdı bu can kuşu biliyordum
alaca rengi artık kan revandı
ve ebedi hüzünlere bulanmıştı kırık kanatlarında götürdüğü
sevda türküleri
ve bir zamanlar
hani her sabah uyandığımda
yanımda seni bulduğum günler gibi
rengarenk ve ışıl ışıl parlamayacak
artık hiç taşımayacaktı sevda rengini
...
koyu kurşunilere sarmalandı akşam vakitleri
artık tepeden tırnağa
yılgın ve kül rengiydi yaşamak
yaşamaksa eğer bunu adı
tadı
dilime sıvanmış kinin gibiydi
ölüm gibiydi gidişin
tarifi yoktu başka
habersiz sessiz ve ani
ecel gibiydi...
CEYDA GÖRK...