5
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
77
Okunma

Suskunluğun parmak izi var eşikte,
Zamanın tozuna bulanmış bir sır gibi durur hayat.
Gözlerin diyorum; dünyaları sığdırdığım, şimdi yabancı bakan kör kuyu...
Ne bir anahtar kâr eder paslı kilitlere, ne dilsiz rüzgârın nefesi dindirir fırtınayı;
Yüreğim, masada bıraktığın yaralı kuş gibi, sükûtun devasa boşluğunda çırpınır.
Mühürlenmiş yüreğim,
Gittiğin tozlu yolların çıkmazlarında yitirmiş yolunu.
Tenin diyorum; bir zamanlar sığınağım olan,
Şimdi hayalimin ucunda sızlayan yangın yeri.
Yalnızlık burada en kadim tanık,
Boynunda ağır bir kefaret,
ömürlük sürgün;
Bulamaz kimse bu kuyuda
Sahte bir teselli, ne de masadaki sönmüş sevdayı.
Ellerin diyorum;
Ellerimi tutunca zamanı durduran,
Şimdi boşluğa uzanan iki yetim dal.
Güneş sızmaz kalın taş duvarlardan içeri,
Sensiz doğan her sabah ruhuma yeni karanlıklar ekler.
Kırılmasın diye saklanan camdan saray,
Gidişinle beraber enkazının altında kalmış;
Gözyaşının değmediği her köşe başında,
Masadaki son vedanın soğuk izi durur.
Sensiz doğan güneş neye yarar;
Işığı sadece gölgeleri büyütür,
Isıtmaz buz tutmuş anıları.
Eşik çok yüksek, yollar dikenli; gökyüzü gri buluttan örülmüş sonsuz bir tabut.
Her nefes, göğüs kafesimde yankılanan, sahipsiz kalmış,
Eski zaman ağıtıdır artık.
Mühürlenmiş kapı ardında,
Masada bıraktığın kırık kalbin ahı kalmış sadece.
Esen rüzgâr kokunu getirmiyor artık,
Sadece tozunu taşıyor çoktan kapanmış defterin.
Yüzümde haritalar çizmiş ince sızılar,
her biri başka bir hüzne, senin gittiğin yollara gider.
Bu mühür ki; ruhumun en derin bendi, sessizliğin amansız ve gaddar kölesi olmuş bir kere.
Masadaki yarım kahve soğudukça, zaman bu mahkumiyette ruhumu heder eder.
Gittiğin yollar uzadıkça aramızda, ben içimdeki dar patikalarda kayboldum sessizce.
Çiçekler açardı geçtiğim yollarda, kurtulmuş gibiydim ruhu donduran bitmez kıştan.
Şimdi ise buzdan bir heykelin
Soğuk kucağında, donmuş hatıralar vaktin avucunda bekler;
Ne bir sıcak dokunuş kalmış geriye, ne de masadaki masumiyete dair bir kırıntı.
Gözlerin dokunsa belki çatlar bu ağır mühür, bir sızıyla yeniden canlanır ölü şehir.
Tenin bir kez değse, akar içimdeki yıllanmış ve zehirli nehir, son bulur kuraklık.
Ama korku, damarlarımda gezen bir gölge gibi; bırakmaz ki paslı kapılar bir nebze aralansın.
Masada can çekişen kalbim, senin bir imzana, bir bakışına muhtaç bekler.
Ellerin gelse; soğuk mermerleşmiş duygularımı bir dokunuşla bahara çevirse keşke.
Bu ıssızlıkta en çok kendi sesimin yankısına, en çok masadaki boş sandalyeye ağlarım.
Mühürlendikçe derinleşir uçurumlarım, her geçen gün uzaklaşırım güvenli kıyıdan.
Bensiz doğan her güneş, seninle olan aydınlık günlerimi biraz daha siler hafızamdan.
Esen rüzgâr bir fısıltı gibi adını getirir mi uzaktan, bir ses çağırır mı beni sessizlikten?
Bir kuş kanadı değer geçer belki gönlümün paslı teline, sıyırıp almak ister beni koyu kederden.
Lakin ruhum sıyrılmaz kurşun gibi ağır buluttan, koptu bağlarım her türlü mavi umuttan.
Hapsoldum gittiğin yolların karanlık ufkuna, kurtulmak artık mümkün değil bu kaderden.
Masadaki kalbim; sabır mıdır bu bekleyişin adı, yoksa ebedi bir vazgeçişin yaslı hali mi?
Kimse duymaz dilsiz feryadı, kimse görmez içimde her gün yıkılan devasa hayali.
Söndürdüm içimdeki son yangın odasını, kapattım kapıları dünyaya, bütün sahte ışıklara.
Mühürledim aşkın son yadını, kurban ettim zamana seninle doğmayan güzel istikbali.
Gözlerin, tenin, ellerin birer birer çekildi hayatımdan, geriye sadece ağır sükût kaldı.
Hangi yana dönsem mühürler karşılar beni, hangi taşa dokunsam avuçlarımda kalır yokluğun.
Zaman, insafsız bir cellat gibi ruhumu sıkar; nefesim daralır bu daracık, ışıksız hücrede.
Bensiz doğan güneş, her sabah bir parçamı daha söküp alır benden, eksilirim her an.
Gittiğin yollar boyunca ektiğin ayrılık tohumları, şimdi koca bir orman oldu içimde.
Gömüldü sesim yankısız bir boşluğa, karardı hayatın bir zamanlar parlayan canlı yüzü.
Her şeyden uzaklaştım, her şeye bir elveda bıraktım rüzgârların insafsız kollarına.
Masada bıraktığın yaralı kalp, kurumuş bir ağaç gibi bekler senin bir damla şefkatini.
Esen rüzgâr bir gün seni getirir mi bu simsiyah karaya, ışık sızar mı mühürlü karanlık saraya?
Bir merhem sürülür mü ellerinle açtığın, içten içe kanayan en gizli yaraya?
Yoksa bu mühür, bir mezar taşı mı olacak yollarda bekleyen yorgun ruhuma?
Sensiz doğan güneş, bir gün ikimizi birden aydınlatacak mı, yoksa hep böyle gölgede mi kalacağım?
Mühürlenmiş yüreğim, masada bıraktığın kırık kalbin son sözünü söyledi ve çekildi köşesine.
Sükûtu sığınak, sessizliği zırh eyledi senin için çarpan yorgun nefesine.
Aşk gelip geçse de üzerimden bir masal gibi; gözlerin, tenin, ellerin unutulsa da bir gün,
Bu kilit, ruhu hep mahkûm eyledi gittiğin yolların derin ve sessiz uğultusuna.
Cemre Yaman
5.0
100% (6)